Ülkemizin özellikle büyük kentlerinde, sokaklardaki başıboş köpeklerin sefil haldeki yaşam koşulları, çektikleri ıstıraplar veya ölüm şekilleri karşısında veteriner hekimler olarak üzülmememiz mümkün değildir. Birkaç gün önce kısırlaştırdığınız, aşılarını yaptığınız sahipsiz bir köpeğin bir araç altında kalarak ölmesine veya itlaf ekiplerince gayri yasal ve gayri insani yöntemlerle öldürülmesine şahit olmak, hatta bazen bu konuda emir alıyor olmak gerçekten yıkıcıdır.
Maalesef dünyanın bir çok uygar ülkesinde (Avrupa’nın özellikle Akdeniz kıyısındaki ülkeleri dahil) sokak köpeği kavramı mevcuttur. 1990 yılında,WHO-Dünya Sağlık Örgütü, dünya üzerindeki köpek sayısını 500 milyon olarak tahmin etti (insan nüfusunun 10’da biri kadar) ki bunun % 75 kadarının başıboş olduğu düşünülmektedir. .
Bu sorunun çözümü için elbette dünya ile uyum içinde olmamız gerekiyor. Peki dünyada bu başı boş köpeklere nasıl muamele ediliyor, bir de ona bakalım:
Tayvan’da köpekleri yakalayıp toplayarak bir kafese koymak ve içi su dolu bir tankta boğulmalarını beklemek bir tür gelenek hâlini almıştır.
Hindistan’da içi su dolu bir tank içinde bir tür römorkta tutularak elektik uygulanan köpeklerden bazılarının ölmesinin 5 saati bulduğuna dair raporlar vardır. Hindistan Şehirlerinin sokakları çöp yığınlarından beslenen sürüyle köpekle dolup taşmaktadır. Köpek, domuz ve inekler birlikte açık alanlar ve sokaklarda yemek ararlarken görülmektedir.
Ukrayna-Kiev’de köpekler öldürene dek dövülmekte ve daha sonra derileri yüzülerek giyim eşyası yapımında kullanılmaktadır. Ne yazık ki bazıları dayağa rağmen ölmemiş ve derileri canlıyken yüzülmüştür!
Kahire’de köpekler kalabalık sokaklarda çocukların gözleri önünde yakın mesafeden vurularak etkisiz hâle getirilmektedir.
Görüldüğü gibi bu problem sadece ülkemize ait değil. Tayvan’dan tutun da Şili'ye kadar dünyanın bir çok ülkesinde köpeklerin durumu hiç de iç açıcı değil. Ancak bilime önem veren Güney Afrika benzeri ülkeler bu konuda bizden çok daha iyi durumda ve çözüme yakınlar (Bu arada, bizde yetersiz olsa da 2004 yılında çıkan Hayvanları Koruma Yasasının Güney Afrika'da 1962 yılından beri yürürlükte olduğunu hatırlatalım ve utanalım).
İtlaf da sadece bizde yapılmıyor. Geri kalmış ülkelerin tümü bu yöntemi kullanıyor. Gelişmiş ülkelerin tümü ise eğitim, kısırlaştırma ve barındırma yöntemlerini seçiyorlar.
Peki uluslar arası bilim camiası sokak hayvanları problemine nasıl yaklaşıyor? Amsterdam'da yapılan ve Türkiye'den hiçbir yetkilinin katılmadığı (yetkili olmayıp katılan meslektaşlarımız olmuştur) kongrede sokak hayvanları sorunu masaya yatırıldı. Tayvan'dan tutun Şili'ye kadar birçok ülkenin temsilcileri ülkelerindeki durumu kongrede sundular. Kongrede sorunun çözümü hakkında mevcut bilgi ve deneyimlerin yeterli olmadığı itiraf edildi ve kesin bilimsel bir çözüm yolu önerilemedi.
Kongrede uluslarası bilim çevreleri, WHO ve WSPA sorun hakkında birtakım önerilerde bulunsa da, bunların her ülkenin koşullarına uygun olmadığı görülmektedir. Bu önerilerin tamamı veteriner hekimlik mesleğini ilgilendirmesine rağmen ülkemizde bu sorunun çözümünde veteriner hekimlerin etkisiz ve yetkisiz kaldığını üzülerek görmekteyiz.
AB Mevzuatına ilişkin düzenlemelerde de görüldüğü üzere tüm dünyada gelişmiş ülkelerde veteriner hekimlik mesleğinin ve veteriner hekimlik hizmetlerinin önemi kabul görmüştür. Ülkemizde de sokak hayvanları sorununun da dahil olduğu görev ve yetki alanlarımızın doğru algılanması ve yeniden düzenlemelere gidilmesi gerekmektedir.
Veteriner hekimlik mesleği; “sahipsiz hayvanlar itlaf edilir” mantığı ile hayvan sevgisinden, medeniyetten ve bilimsellikten uzak bir takım siyasi iradeler ya da gruplar tarafından, başları sıkıştığında günah keçisi olarak gösterilecek ve kirli politikalara alet edilecek bir meslek değildir.
Bu çalışmamızın amacı sorunla ilgili çözüm önerilerini ülkemiz koşullarına göre değerlendirip veteriner hekimlerin yaklaşımı hakkında öneriler sunmaktır.
Sahipsiz hayvanlar sorununa yaklaşımımız ne olmalıdır ?
Herkes bilir ki, binalar arasına sıkışmış, insanlar tarafından itilip kakılan hatta işkence gören, aç, yaralı, bakımsız köpeklerin yaşaması yaşamak değildir.
Ancak, tüm köpekleri barınaklarda toplamak ya da köpekleri itlaf etmek de geçerli bir yol değildir. WHO tarafından da belirtildiği gibi, sokakları bir anda tamamen köpeksiz hale getirmek mümkün olmadığı gibi, bu tür girişimlerin sonucunda köpek nüfusu kısa sürede eskisinden daha fazla artmaktadır.
Araştırıcılar bu sorunun bilimsel çözümü için itlafın geçersiz bir yöntem olduğu, bunun yerine aşağıdaki uygulamaların yapılması düşüncesinde birleşmektedir:
1. Kimliklendirme ve kayıt kampanyaları
2. Yasama ve Yaptırım
3. Çevre sağlığı
4. Eğitim kampanyaları
5. Kısırlaştırma kampanyaları. Bu amaçla:
a. Yerel ( özel ya da gönüllü olabilir) veteriner klinikleri kampanyaya katılmalı,
b. Belediye klinikleri geliştirilmeli,
c. Sâhipsiz hayvanlar, kliniklere taşınarak kısırlaştırılmalı, operasyon sonrası bakımları tamamlanmalı,
d. Alıkoyma süresi olabildiğince kısa tutulmalı,
e. Kolayca tanınması maksadıyla, kısırlaştırılmış hayvan işaretlenmeli (çip uygulanmalı)
f. Hayvan öncelikle sahiplendirilmeye çalışılmalı, sonrasında alındığı yere (kendi bölgesine ) götürülmeli
Araştırıcıların bu önerilerinden yola çıkarak ülkemizde yapılması gerekenleri şöyle sıralayabiliriz:
Sorunun çözümü için öncelikle sokak köpeklerinin sayısını bilimsel ve insani ölçülerden taviz vermeden azaltmaya ve kontrol altına almaya yönelik önlemler alınmalıdır.
Bu planlı, programlı ve ülke genelinde alınacak önlemlerle yürütülecek ciddi çalışmalar içeren bir süreç gerektirmektedir. Bu süreç içerisinde öncelikli olan sokakta yaşayan hayvanların güvende olmalarını sağlayabilmektir.
Sokakların özellikle köpekler açısından güvenilir hale getirilmesi için öncelikle insanların eğitilmesi gerekmektedir. İnsanların bu hayvanlara zarar vermesini engellemek ve sokaklarda yaşamak zorunda kalan köpeklerin varlığını anlayışla karşılamaları için; veteriner hekim odaları, sosyolog ve psikologların yönetimi altında din adamları, öğretmenler, sivil toplum kuruluşları ve ilgili olabilecek tüm resmi kuruluşlar birbirleriyle işbirliği içinde ülke çapında eğitim seferberliğine başlanmalıdır.
Eğitim ve bilinçlendirme çalışmalarının yanı sıra hayvanlara zarar vermenin cezası da ağırlaştırılmalıdır. Cezai yaptırımlar kişi, kurum, kuruluş ayrımı yapılmaksızın yetkili idareler tarafından uygulanmalıdır.
Hayvanları Koruma Kanunu ile gündeme gelen Yerel hayvan koruma görevlisi uygulaması bir an önce disiplinli bir şekilde hayata geçirilmelidir. Sokaktaki hayvanların bakımı belediyelerce desteklenen, kanunda nitelikleri belirtilmiş olan hayvan koruma gönüllülerinin sorumluluğunda olmalıdır.
Sokakları köpek açısından güvenli hale getirdikten sonra popülasyon dinamiği açısından en az sayıdaki köpeğin, sokakta kaliteli olarak yaşamasına olanak sağlanmalı, öncelikle hasta, sakat ya da insanlara zararlı olabilecek köpeklerin barınaklara yerleştirilmesi yoluna gidilmelidir.
Sahipsiz hayvanların en önemli kaynaklarından biri, çip uygulanmadığı için rahatça sokağa atılabilen sahipli hayvanlardır. Kayıt altına alınıp rutin izlemeleri yapılmayan bu hayvanlar sık sık sahip değiştirebildiği gibi sokağa atılabilmekte ve bunun tespiti yapılamamaktadır. Ayrıca sahipli hayvanlarda üreme kontrolüne ilişkin herhangi bir önlem alınmadığından yavrulamaları ve bu yavruların yuva bulamamaları sonucu sokakta yaşamak zorunda kalmaları önemli etkendir. Kısırlaştırılmadan sokağa atılmış yeni hayvanlar ve doğar doğmaz sokakta yaşamak zorunda bırakılmış yeni yavrular sokak hayvanlarına yönelik kısırlaştırma çalışmalarının yetersizliği ile birleşince sorun katlanarak artmaktadır. Ayrıca yurt dışından yasal ya da yasa dışı yollarla getirilen hayvanların kontrolsüz ve denetimsiz üretimleri de sorunun büyümesinde önemli bir kaynaktır.
Bu nedenlerden dolayı tüm ev hayvanlarına mikroçip uygulanması zorunlu olmalıdır. Bu, hayvanların sokağa atılmasını önlemede tek geçerli yoldur. Üç aylıktan büyük olan hayvanına mikroçip taktırmayan hayvan sahiplerine ciddi cezalar kesilebilmelidir. Ya da bu konuda bireyleri teşvik edici yöntemler geliştirilmelidir. Böylece, doğuran ev hayvanlarının yavruları da en kısa zamanda mikroçiplenerek kayıt ve kontrol altına alınmış olacaktır. Her şeye rağmen hayvanının kısırlaştırılmasını istemeyen hayvan sahiplerine ağır sorumluluklar verilmelidir.
Eğitim çalışmaları, hayvan sahibi olan ve olmak isteyen kişileri de kapsamalıdır. Hayvan sahiplerine hayvan davranışları ve hayvanla iletişim kurmanın yolları öğretilmelidir. Hayvan sahiplerinin hatalı tutumları hayvanlarda davranış sorunlarına neden olmakta ve hayvan sahipleri, bizzat kendileri bu sorunlara yol açtığı halde, yine bu sorunları bahane ederek köpeğini terk etmektedir. Nitekim ABD’de her yıl, milyonlarca hayvan, davranış sorunları nedeniyle öldürülmektedir. Hayvan sahipleri bilinçlendirilerek, sokakta hayvan sayısının artışına yol açan bu durumdan kurtulmak mümkündür. Hayvan sahibi olmak isteyenlere de eğitim verilmeli, bu insanlara hayvan bakmanın zorlukları anlatılmalı ve henüz hayvan almadan önce doğru seçimlerin yapılabilmesi için veteriner hekimlerden destek almaları gerektiği vurgulanmalıdır.
Hayvanları Koruma Kanununda da belirtilen, petshoplardaki hayvanların mikroçipli olarak bulundurulması kayıt ve izleme açısından önemlidir. Mikroçipsiz köpek satışı yasaklanmalıdır. Bu, kaçak hayvan girişini ve satışını önlemede en etkin yöntemdir.
Aynı şekilde tüm sokak hayvanlarına da mikroçip uygulanmalıdır. Dışarıdan görünür bir işaret olarak küpe, bu hayvanın çipli, aşılı, kısırlaştırılmış ve agresyonsuz olduğu anlamına gelmelidir. Bu durum, yani bu hayvanların insanlara yönelik bir sakınca taşımadığı halka da doğru bir dille ve sürekli yinelenerek anlatılmalıdır. Tüm hayvanlar mikroçiplenebilirse, hayvanın agresifliği, kısır olup olmadığı, sağlık (aşı, paraziter tedavi vb.) durumu hangi bölgeye ait olduğuna (bu uygulama bazı belediyelerin sokak hayvanlarını başka belediye sınırlarına çıkartmalarına engel olacaktır) dair bilgilere ulaşılabilecektir. Böylelikle kentlerde hayvan nüfusunun belirlenmesi ve izlenecek çalışmalarda bu sistemden yararlanmak mümkün olacaktır.
Sokak hayvanlarının kısırlaştırılmasına yönelik yıllardır pek çok farklı grup, kurum, kuruluş ve kişiler pek çok çalışma yürütmüştür. Ancak görülen odur ki kaynağı kurutmadan yapılan işler çok da anlamlı olmamaktadır. Kaynağı kurutma çalışmaları ciddiyetle sürdürülürken bir yandan da zaman kaybetmemek adına yapılması gereken tüm sokak hayvanlarının kısırlaştırılması için ülke çapında çalışmalar yürütmek olmalıdır. Günlük siyaset ya da reklam malzemesi olmak amacıyla bölgesel olarak yürütülen kampanyalar tüm iyi niyet ve emeklere karşın sonuç vermemektedir. Ülke genelinde oluşturulacak planlı programlı, eş zamanlı uygulamalarla tüm veteriner kliniklerinin de katılım sağlayabileceği ve sağlıklı koşullarda uygulanacak operasyon, operasyon öncesi ve sonrası bakımın gerçekleştirileceği, kayıt altına alma aşamasının da yer aldığı, ücretlerin belediyeler başta olmak üzere yasalarla görevlendirilmiş İl Özel İdareleri vb. kurumlarca finanse edildiği bir çalışmaya başlanmalıdır.
Yine habitat kontrolü dediğimiz başlık altında hayvanların sokaktaki yaşam alanları düzenlenmeli, grup oluşturmalarına, insanları hem psikolojik açıdan hem de bir takım zoonoz hastalıklar açısından rahatsız etmelerine engel olmak için de var olan gıda kaynaklarının uygun ve kontrollü bölgelere yönlendirilmesi, sınırlamalar getirilmesi gerekmektedir. Sokaklardaki çöplerin uygun şekilde toplanması kırsaldan şehir içlerine köpek girişini azaltmada etkin yöntemlerden biridir. Hayvan nüfusunun sağlıklı kontrolü, çevre sağlığı ve halk sağlığı açısından bu düzenlemelerin doğru uygulanması çok önemlidir. Yerel hayvan koruma görevlilerinin bu çalışmalarda bilinçli yönlendiriciler olması da kaçınılmaz bir gerçektir.
Tüm bu aşamalar yürütülmeye başlanırken bir yandan da yasalarla da öngörülen ve gerekliliği asla tartışılamaz hayvan bakımevleri konusunun önemi unutulmamalıdır.
Bakımevleri hakkında görüşlerimiz:
Şu anda uygulanan bakımevi sistemleri ve yönetim şekillerini kabul etmek mümkün değildir. Öncelikle bakımevleri, köpeklerin uzun süre tutulmaları için uygun yerler değildir. Çoğu bakımevi, rehabilitasyon uygulanacak yerler olacağı yerde, hayvanların sefilce, insanlık dışı yaşatıldıkları yerler ya da itlaf merkezleri haline gelmiştir. Mevcut bakımevlerinin şartları mutlaka iyileştirilmeli ancak, bakımevlerinin tek başına çözüm olamayacağı da kabul edilmelidir. Bakımevlerinin iyi hizmet verebilmesi için bakımevlerine gelen köpek sayısının olması gereken sınırları aşmaması gerekir.
Bakımevleri tümüyle sırf ticari amaçla faaliyet gösteren özel şirketlere ihale edilmemelidir. Ayrılan paranın yönetimi belediyenin elinde olmak kaydıyla bakımevinin idaresi bu konuda kendini kanıtlamış sivil toplum kuruluşlarına da bırakılabilir. Bu idare, Tarım, Çevre ve Orman Müdürlüklerinin yanı sıra İl Hayvanları Koruma Kurulu tarafından denetlenmelidir. İl Hayvanları Koruma Kurulunun bakımevi denetleme yetkisi artırılmalıdır. Bakımevlerinde belirlenen eksikliklerin giderilmesine ilişkin verilen sürelerin bitiminde ilgili kurum, kuruluş ne olursa olsun bakımevinin olumsuz koşullarından sorumlu olanlara mutlaka yasal işlem uygulanmalıdır.
Bakımevi idaresi uzmanlık ve fedakarlık gerektiren bir işletme mantığı ile yürütülmelidir. Bakımevlerinin de kurumsal statü kazanması, varlıklarının yük olarak görülmemesi esastır. Böylelikle buralarda görevlendirilecek personel özenle seçilebilecek bu yerler sürgün kurumları olarak görülmeyecektir. Teknik elemandan, temizlik personeline ve veteriner hekimine kadar bakımevi personeli seçilmiş, bu iş için istekli kişilerden oluşturulmalıdır. Bu
doğrudan hayvanların refahına yansıyacak çalışmalar için önemli bir noktadır. Bakımevlerinde yaşandığı duyduğumuz olumsuzlukların büyük bir kısmı isteksiz, ilgisiz ve çalışma koşullarına ilişkin sorunları çözümlenmemiş personellerden kaynaklandığı unutulmamalıdır. Bakımevlerindeki meslektaşlarımızın da bu konulara ilgili kişiler olması mesleğimizin de gereksiz yere yıpranmasını engelleyecektir. Hatta bakımevi veteriner hekimliği ve işletmeciliğine yönelik uzmanlaşma yoluna gidilmesi ve bu konuların Fakültelerimizce ele alınması gerekmektedir. Meslek Odalarımız da en az hayvan sever sivil toplum kuruluşları kadar bakımevleri ile ve burada çalışan meslektaşları ile ilgilenmeli ve iletişim içinde olmalıdır. İşletme mantığı ile yeni uygulamalar yapılması, bu alanların halkın tüm kesimleriyle daha sıkı ilişkilerde bulunmasının sağlanmasına neden olacaktır. Böylelikle petshoplar hayvan edinme aşamasında birinci tercih olmaktan çıkacaktır. Bu da kontrolsüz üretim, kaçak hayvan girişleri gibi konuların önlenmesine de neden olacaktır.
Bakımevleri çalışmaları ile katkı koymak isteyen gönüllülere açık olmalıdır. Yaşanabilecek bir takım istenmeyen olayların önüne geçilebilmesi amacıyla belli kurallar konularak amatör ruhla profesyonel çalışmalar yürütülmelidir.
Bakımevleri fiziki koşullar açısından incelendiğinde de genel olarak büyük çoğunluğunun ilgili mevzuatlar çerçevesinde yetersiz olduğu görülmektedir. Özellikle çoğu bakımevinde klinik birimler olarak düzenlenmesi gereken operasyon salonları istenilen koşullara sahip değildir. Operasyon öncesi ve sonrası bakım için sunulan ortamlar uygun değildir. Hayvanların operasyon sonrası bakım dönemini uygun koşullarda tamamlamaları sağlanmalıdır. Operasyon sonrası bakım dönemini tamamlamayan hayvanlar kesinlikle salınmamalıdır. Bakımevlerindeki kliniklerin sağlıklı hayvanlara hizmet vermesi, sağlık koşulları anlamında uygun olmadığı gibi yasal da değildir.
Bakımevlerindeki hayvanlar teker teker olmak üzere ayrı bölmelerde bakılmalı ve beslenmeli, ancak bunların belirli saatlerde bir araya getirilmeleri ihmal edilmemelidir. Hayvanlar sürü özellikleri göz önüne alınarak yerleştirilmelidir. Hayvanlar için mevsim koşullarından olumsuz etkilenmemeleri amacıyla uygun kapalı ve açık alanlar oluşturulmalıdır.
Yeni gelen hayvanlar öncelikle sağlık kontrolü ve gözlem açısından belli bir süre özel bölmelerde tutulmalı ve bakımevine uyum sağlamaları için rehabilite edilmelidir. Uzun süre barınakta yaşatılan köpek bakımevinden çıkacaksa, gideceği ortama uygun şekilde rehabilite edilmelidir. Yavru hayvanlar mümkün olduğunca çabuk sahiplendirilip barınakta büyümesine izin verilmemelidir. Aksi takdirde bu tür köpekler insanların yaşadığı ortama uyum sağlayamamaktadır. Mevcut hayvanların gönüllü insanlarla iletişim kurmaları sağlanmalı, onlarla birebir ilgilenilmeli, dolaştırılmalı ve yabanileşmesine izin verilmemelidir. Ayrıca her hangi bir hastalığın bakımevindeki tüm hayvanları hasta etmemesi ve zoonotik özelliği olabilecek hastalıklara karşı önlem alınabilmesi amacıyla da mutlaka karantina bölmesi oluşturulmalıdır.
Bakımevlerinin 24 saat bir personel gözetiminde olması hem onların hem de çevre ve insanların sağlığı açısından önemlidir. Bakımevinin temizlik ve dezenfeksiyon işlemleri veteriner hekim kontrolünde bilinçli olarak yürütülmelidir.
Bakımevlerine ait arazilerin uygun koşulları taşıması, yerleşim yerlerinden uygun uzaklıkta ve yol ve ulaşımın kolay olması önemlidir. Alt yapı koşullarının tamamlanmamış (su, atıkların bertarafı, elektrik vb.) olduğu bakımevleri hizmete geçirilmemeli ya da en kısa zamanda bu eksiklikler giderilmelidir.
Bakımevleri mevcut kapasitesini aşmamalıdır. Daha fazla hayvana faydalı olmak gibi görünen yanlış düşüncelerle mevcut hayvanların sağlığı ve bakımlarından taviz verilmemelidir.
Yer darlığı, personel, finans, yönetim sorunları vb. nedenlerle iyi bakım şartlarının sağlanamaması durumunda hayvanlar boş yere barınaklara toplanarak insanlık dışı sahnelerin oluşması kaçınılmazdır.
Bakımevlerinin işletme mantığı ile profesyonelce yürütülmesi için önemli yasal açıklardan biri de ruhsatlandırma çalışmasının olmamasıdır. Bu da bakımevlerinin işletmesine ilişkin bir sorun yaşandığında ya da yasal işlem yapılacak herhangi bir ilgili arandığında sorun olabilmektedir. Oysa izin ve ruhsatlandırma aşamalarından sağlıklı olarak geçildiği taktirde hem standart koşulları sağlamış hem de sahibi ve sorumlusu belli bakımevleri kurulmuş olacaktır.
Tüm bu uygulamalar Çevre ve Orman Bakanlığı ve Tarım Bakanlıklarının mevzuatları doğrultusunda belediyeler tarafından yerine getirilmelidir. Ancak, Tarım Bakanlığı’nda etkin ve bağımsız Veteriner Teşkilatı bulunmamaktadır.1985 yılında yapılan reorganizasyon sonrasında taşra teşkilatlarında ziraat ve veteriner hizmetleri tamamen birbirine karışmış olup, aynı kurum altında idare edilmeye çalışılmaktadır. Buna rağmen bu Bakanlık bünyesindeki meslektaşlarımız özveriyle hizmet vermeye çaba göstermektedirler.
Sahipsiz hayvanlarla ilgili birçok konu Hayvanları Koruma Kanunu gereğince Çevre ve Orman Bakanlığının sorumluluğuna bırakılmıştır. İlginç olan, birkaç istisna haricinde, bu bakanlığın il ve ilçe teşkilatlarında veteriner hekim bulunmamasıdır. Hayvan koruma uygulamaları veteriner hekimlik işidir. Hayvan hastalıkları ve davranışları konusunda eğitim ve donanımdan yoksun bir kadroya sahip olan Çevre Bakanlığı teşkilatlarından sorunu çözme adına bir şeylerin beklenmesi mümkün görülmemektedir.
Ayrıca belediyelerdeki veteriner hekimlerin hayvan koruma uygulamaları ve halk sağlığı ile ilgili sorumluluklarının göz ardı edilip veteriner işleri müdürlüklerinin lav edilmesi sorunun çözümü önündeki ciddi engellerden biridir.
Ülkemizde henüz mümkün görülmese de doğru olan, veteriner hekimlerin hayvan sağlığı söz konusu olduğunda belediye başkanlığından bağımsız inisiyatif kullanabilecek yetkiyle donatılmasıdır. Belediyeler kamu kuruluşu olsa da siyasi bir yapıya sahiptir. Konu hakkında bilinç sahibi olmayan Belediye başkanları için hayvan sağlığından çok popüler konular öncelik taşımaktadır. Sağlıkla ilgili görevler bu yapıdan ayrıştırılmalıdır. Veteriner hekimler, başkanın emriyle itlafla görevlendirilen memur pozisyonu ve imajından kurtulmalıdır.
Sonuç:
Veteriner hekimlerin sokak hayvanları sorununun çözümünde de etkin ve önemli rol üstlenmesi gerektiği, bu konuyla doğrudan ilgili meslek grubu olduğu unutulmamalı ve çözümde etkin olarak yer almasına izin verilmediği taktirde sorunların katlanarak artacağı bilinmelidir. Yetki ve iznin yanı sıra, meslektaşlarımız konuya daha çok sahip çıkmalı ve bu konunun bilimsel sorumluluğunu üstlenmelidir.
AB VETERİNER HEKİM PLATFORMU
Prof.Dr.Tamer DODURKA
Dr.Ebru TONG
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder