21 Haziran 2008 Cumartesi

KÖPEK DAVRANIŞLARI

Psikoloji genel anlamda, canlıların davranış şekillerini, bu davra*nışların sebep ve sonuç ilişkileriyle mekanizmalarını inceleyen bi*lim dalıdır. Gerek davranış olayları, gerekse de düşünsel olaylar birbirinden bağımsız olmayıp, birlikte incelenirler, insanlar veya hayvanlar arasındaki bireysel farklılıklar ve nedenleri psikolojinin konusudur.

Normal Köpeğin Davranış Özellikleri
Normal köpek davranışından söz edebilmek için, sayısı yüzleri aşan köpek ırklarının kendine has karakterleriyle beraber köpeğin cinsiyeti, yaşı, kullanılma amacı ve çevre gibi faktörleri de göz önüne almak gerekecektir. Bütün bunları göz önüne alarak, hiç olmazsa bazı standartları koymak mümkün olabilmiştir, ancak bu davranış biçimleri ne derece nor*mal ya da bozuktur? Davranışın bi*ze ters ve zarar verici olması, onun davranış bozukluğu içinde ol*duğu anlamına gelmez. Örnek verirsek, eve tuvaletini yapan yav*ru bir köpeğin bu davranış biçimi bize ne kadar itici gelse de, bu durum yavru köpek için tamamen normaldir. (Ancak, doğru olduğuna emin olduğumuz bir eğitim verildiği halde bu tür davranış devam ediyorsa, bir bozukluktan söz edilebilir.) Bu nedenle, davranış bozukluğu kavramını sadece kendimiz açısından değerlendirmemiz son derece yanlış olacaktır. Hele ki köpeklerin bu istenmeyen davranışlar konusunda kolayca eğitildiği ve bunları terk ettiği, sadece bazı evlerde ev halkının hatalı uygulamaları nedeniyle bu davranışları sürdürdüğünü düşünürsek, istenmeyen bir çok davranışta köpeğin kusurlu olduğunu iddia edemeyiz. O zaman, belki de ev halkının davranış bozukluklarından söz etmemiz gerekecektir.

Köpeğin davranışlarını, insana benzetmek için verilen uğraş sonu*cunda (bugün evimizdeki köpeğimize yaptığımız gibi) değişmeye zorlanması ve bu değişikliğin nesilden nesile aktarılması sonu*cunda köpeklerde, köpekçe olmayan davranışlar ortaya çıkmıştır. Belki de doğasına uygun düşmeyen bu değişiklikler, bu hayvandaki psikolojik problemlerin temelini oluşturmuştur. Vahşi hayatına ait birçok dürtüsünü kaybeden köpek, insanla beraber yaşamaya mecbur hale gelmiştir. Artık geriye dönüş söz konusu değildir. Köpeğin davranışları, etkilendiği sosyal faktörlerle birlikte değerlendirilmelidir.

Davranışa etki eden faktörler aşağıdaki gibi sıralanabilir:
1- Kalıtım
2- Yapısal faktörler ve iç etkiler
3- Sosyal faktörler ve öğrenme

Duyuların Davranış Üzerine Etkisi

Koku Alma
Koku alma duyusu iki şekilde kullanılır: Ya bir maddenin koklanarak analizi ya da tat alma duyusuyla ortak kullanım. "Köpekler burnuyla görür" deyimi son derece yerinde bir deyimdir, çünkü:
- Köpekler, yiyeceklerini seçmenin yanı sıra özel objelerin izini sürmede veya kişilerin takibinde, eşya ya da kişileri tanıma ve yerini saptamada koku duyulanı kullanırlar.
- İz takibinde, özellikle kişilere özgü yağ asitlerinin kokusunu ayırt edebilirler. (Uzun zincirli yağ asitlerini koklamada erkek köpekler daha yeteneklidir.)
- Koku ile karşılarındaki kişinin ruhsal durumunu ve niyetini anlarlar.
- Canlıların, objeler üzerindeki kokularını bir hafta, hatta bazen haftalar sonra dahi algılayabilirler.
- Tek yumurta ikizlerinin kokusunu bile ayırt edebilirler.
- Kokuyla fertleri ayırt etme yetenekleri, eğitimle daha da geliştirilebilir.
- Yavru köpeği yalayan anne onunla koku bağı kurar.
- Erkek hayvanın idrarını koklayan dişiler cinsel olgunluğa daha çabuk ulaşır.

Ayrıca koklama, köpekler arası iletişim için son derece önemli bir araçtır. Bütün köpekgiller, iletişim için birbirlerinin idrarlarını, dışkılarını, genital bölgelerini ve ağız çevrelerini koklarlar. Koku alma yeteneğinin davranış üzerine bir etkisi de, köpeğin eğitimi sırasında görülür. Bloodhound gibi iz sürme yeteneği yük*sek olan köpekler, eğitim alanındaki koku bolluğu nedeniyle, eğiti*min ilk günlerinde etrafı koklamaktan kendilerini alamazlar, böy*lece dikkatleri çabucak dağılarak, eğitim almaları güçleşebilir. Bu nedenle, böyle köpekler daha izole şartlarda, hatta deterjanlı sular*la yıkanabilen alanlarda daha kolay eğitilirler.


Duyma
Belirli frekanslara kadar, insan ve köpekler relatif olarak iyi duyarlar, ancak köpekler insanların duyamayacağı yüksek frekanstaki sesleri de duyabilirler. Bu özelliklerinden dolayı köpekler, piyasada satılan, insanların duyamayacağı ultra dalga düdük seslerine yanıt verebilmektedir.

Büyük şehirlerde yaşayan köpeklerin duyma yetenekleri, yüksek gürültü sebebiyle olumsuz olarak etkilenmektedir. Yüksek gürültü karşısında, duyma hassasiyetini kaybeden köpeğin psikolojisi de olumsuz etkilenir.

Kulağın şekli her köpek ırkında, o ırkın özelliklerine uyum sağla*yacak şekilde gelişmiştir. Bu şekil farklılıklarının duyma yeteneği üzerinde ne gibi etkiler yaptığı yeterince aydınlatılmış değildir. Köpeğin kulaklarının olduğu gibi kalması veya estetik açıdan kesilmesi konusunda, her iki görüşü savunan taraflar arasındaki kavga uzun süredir devam etmektedir. Acaba insanoğlu, her ne kadar dünya üzerindeki varlıklara hükmetse de, bu üstünlük kö*peğin kendine has estetiğini bozmaya haklılık kazandırır mı bilemiyorum. Çünkü bazı kişilere göre köpeği güzelleştirmek gayet olağandır ve neticede onun, sahibi tarafından daha fazla sevilmesini sağlar. Ancak kulak veya kuyruk kesiminin, köpeğin ruhsal durumunu etkilediğini savunanlar da vardır. Son yıllarda, bazı Avrupa ülkelerinde kulak kesimi yasaklanmıştır.

Görme
Görme yeteneği, köpekler arasında ırktan ırka farklılık gösterir, zira gözlerin kafadaki yeri, ırka göre değişir. Geniş görme açısına sahip bir köpeğin, etrafı çok rahat görebileceğinden dolayı, kalabalık ortamlarda çabucak dikkatinin dağılır.

Köpekler Geceleri Görebilirler mi?
Köpeğin gözündeki retina tabaka*sında (burada rodlar maksimum yoğunluktadır) bulunan ve gözün az ışıkta görebileceği şekilde özelleşmiş olan hücreler insana göre çok daha fazladır. Retinanın hemen arkasında bulunan yansıtıcı hücre tabakası, retinadan geçen ışığın alıcı hücrelere ikinci kez çarpmasını sağlar, böylece ışığın gözde toplanma etkinliği yaklaşık %40 oranında artırılmış olur. Işığın az bir kısmı ise, gözde tutula*rak sarı-yeşil göz ışıldamasını sağlar. Bu durum, geceleyin köpek ya da kedinin gözüne doğru ışık tutulduğunda görülebilir. Örtü tabakasındaki bu yansıtma sayesinde geceleri insandan daha iyi görürler ve düşük ışık kaynaklarını daha iyi değerlendirebilirler.

Renkleri Ayırt Edebilirler mî?
Köpekte ışığı algılama eşiği in*sandan üç misli daha düşüktür, bu nedenle özellikle kısa dalga boyundaki renkleri ayırmada zorluk çekerler. Köpeklerde saldırı eğitiminde kırmızı renkli kollukların daha verimli oldu*ğu söylenmektedir. O halde, kırmızı rengi ayırma yeteneklerinin olduğu düşünülebilir. Gerçekten de kırmızı gibi uzun dalga bo*yundaki renklerin köpekler tarafından daha rahat ayırt edilebildiği bildirilmektedir (Whiteley, 1996).

Ayrıca köpekler, bütün renkleri göremeseler bile, renkleri ayırt etmeyi kolayca öğrenebilirler; zira beyinlerinde, insana göre az bile olsa, dalga boylarını ayırt eden ganglionlar bulunmaktadır. Bazı araştırıcılar da, renk enformasyonunun davranışlarda kullanılmadığını, bu nedenle, köpeklerde renk ayırım yeteneğinin önemli olmadığını ileri sürerler.

Geceleri, köpek ve kedilerin renk görüşü insanınkine benzer. Ancak bu hayvanların tapetum (örtü) tabakasında yansıma nedeniyle geceleyin sarı ve yeşil renkleri algılamada hafif bir üstünlükleri söz konusudur.

Detayları Seçebilirler mi ve Televizyon İzleyebilirler mi?
Köpekler form ve desenleri ayırt etmede zorluk çeker, desenlerdeki detayları görmezler. Kediler, televizyonu titrek olarak görürler. Köpekler ise bir grup araştırıcıya göre - kısmen hareketli nesneleri takip edebilmeleri ve kısmen de gölgeleri ayırt edebilmeleri nedeniyle - saniyede 625 dostluk Avrupa ve ülkemiz televizyonlarını izleyebilmekte, saniyede 525 dotluk ABD televizyonlarını izleyememektedir. Birçok hayvan sahibi, köpeklerinin televizyon izleyebildiğini söylese de, bu hayvanların izleme aktivitesiyle ilgili nicel ölçümler yoktur.

Köpekler Miyop mudur?
Köpeklerin yakını fokuslama (bakış*larım yakındaki bir nesneye odaklama) yetenekleri insana göre za*yıftır. Kedi ve köpek, 25 cm.den yakın mesafeleri net göremez. Ancak bu ölçümlerin çoğu ev hayvanları üzerinde yapıldığı için hatalı olabilir; zira ev hayvanları, ev içinde uzak cisimleri fokuslama imkânı*na sahip olmadığı için miyop olma eğilimindedirler, çünkü fokus*lama yeteneği sonradan gelişir ve küçük yaştan itibaren başlanan egzersizlerle tam seviyesine ulaşabilir.


Dokunma
Köpeklerde en duyarlı bölgeler, ağız ve burun çevresidir. Köpeklerin patilerindeki duyarlılık diğer karnivorlara göre daha zayıftır. Bu tür duyusal özellikler beyin kabuğunun yapısıyla ilgili olup bu bölgede ayaklar için ayrılan alan köpekte %20, kedide ise %30'dur.

Diğer karnivorlarda olduğu gibi, duyu sinirleri daha çok burun uçları, bıyık ve bıyık diplerinde bulunur. Bıyıklar katı yüzeylere dokunduğunda, bu maddeler hakkında beyne bilgi iletilir; bu özel*lik, hayvanın karanlıkta manevra yeteneğini artırır. Ayrıca bıyıklar kompleks bir madde koklanırken de beyne bilgi sağlar. Bunlar, ha*reketli nesnelerin titreşimlerini de algılayabilirler. Ancak bu yetenek kedilerde daha fazladır.
Köpekler kafalarını iyice yere yakınlaştırmış vaziyette ayak izlerini koklarken, alt çenenin ortasında yerleşen kıllardan ve çene altı koku bezlerinden yararlanırlar, bunlar aynı zamanda kafanın yere çarpmasını önler. Kediler bu kıllara sahip olmadıkları için kafaları*nı yerden yukarıda tutarlar.

Tat Alma
Köpekler, insanınkine benzer bir tat alma duyusuna sahiptir. Bu duyu alınan gıdanın tadıyla kokusunun bileşimidir. Tat duyusu, dil yüzeyinde pütürler halinde bulunan ve papilla adı verilen alıcı*lar tarafından algılanıp, sinirler yoluyla beyne iletilir. Bu alıcıların hangi tip tatları algılayabileceğini araştıran araştırıcılar, araştırma*ların sonucunda algılamanın hayvanın evrimsel kökeni, besin ihti*yaçları ve yemek kaynaklarıyla ilgili olduğu kararına varmışlar*dır.

Köpekte, şekere duyarlı olan ve bazı aminoasitlerden de kuvvet*li şekilde etkilenebilen tat alıcılarının sayısı, diğer alıcılardan daha fazladır. Bu aminoasitlerin çoğu, bu alıcılarda şeker tadı uyandırdı*ğından tatlı aminoasit adını alır (özellikle L-sistein, L-pirolin, L-lizin ve L-lyösin). Bu maddelerin çoğu insana acı gelir. Köpekler, bu grup maddelerden olan L-triptofanı sevmez. Kedilerle köpekler arasındaki en önemli farklardan biri olan, şekerli gıdaların sevilip sevilmeme nedeni de bu alıcılar arasındaki farklılıklardır.
Memeli sinir hücrelerinde uyarı iletişimini yavaşlatmak için görev alan monofosfat nükleotidleri, ölümden sonra vücutta birikir. Bu madde kediler tarafından sevilmediği için kediler leş yemezler. Ayrıca kediler, dillerindeki tat tomurcuklarının özellikleri nedeniyle şekeri, tatlı olarak algılayamazlar ve bu nedenle tam karnivor yani etoburdurlar. Kediye kıyasla daha fazla omnivor (hem ot hem et yiyen) olan köpek, şeker ve meyve gibi yüksek enerjili materyalleri yeme avantajına sahiptir.

Köpek ve kedinin diğer memelilerden bir farkı da, tuza duyarlı tat alıcılarının azlığıdır. Çoğu herbivor ve omnivor, boşaltım ve sinir sistemi fonksiyonları için tuza ihtiyaç duymaları nedeniyle, tuz içeren besinlerle beslenir. Kedi ve köpekler, bu tür hayvanlarla beslen*diği sürece tuz ihtiyaçlarını giderebilirler, insan gibi vücut yüzeyine yayılmış, tuz atmada rolü olan ter bezlerinin olmayışı nede*niyle, fazla tuz aldıklarında (hazır mama ile beslenmeyen ev kö*peklerinde genelde böyledir) böbreklerin tuz yükü fazla olur. Bu durum, köpekte böbrek hastalıklarına sık yakalanmada önemli role sahiptir.

Köpekte şekerden sonra en fazla, asitlere duyarlı alıcılar var*dır. Bu alıcılar, fosforik asit, karboksilli asitler, nükleotid trifosfat-lar ve histidin gibi maddelerin yanı sıra L-taurin ve L-sistein gibi aminoasitler tarafından uyarılır, inosin monofosfat ile de yavaşlatır.
Kaynak: Prof. Dr. Tamer Dodurka'nın 'Köpek Psikolojisi'kitabı

Hiç yorum yok: