31 Temmuz 2008 Perşembe

KÖPEK " BİR HUSKY NİN EĞİTİM GÜNLÜĞÜ "



Merhabalar herkese, ben 01/03/2004 doğumlu, iki gözü de mavi, şirin mi şirin, ama bir o kadar da haylaz Buffy isimli bir husky yavrusuyum. Nerede ve nasıl doğduğuma dair çeşitli rivayetler var. Beni satan kişiler yurtdışından geldiğimi iddia ediyorlar, ama secerem kaybolmuş ve buna sahiplerim pek inanmadılar.

Size sahiplerimden bahsedeyim biraz; annem ve iki kız kardeşimle beraber kocaman bir evde yaşıyoruz. Babamız çok çalışıyor, bu yüzden onunla fazla görüşme imkanımız olmuyor. Ama zaman buldukça benimle ilgileniyor. Bir de her defasında “yahu bu köpek ne kadar çabuk büyüyor böyle” diyor. Ee büyüyorum tabi, ama büyüdükçe yeni yaramazlıklar yaparak sahiplerimin dikkatini hep üstümde tutuyorum. Uslu bir köpek olmam mümkün değil, bende isterim sakin efendi bir yavru olayım, ama n'apim içim içime sığmıyor. Birde diş çıkartıyorum bu yüzden dişlerim kaşınıyor ve bu yüzden önüme gelen her şeyi kemirmeliyim, buna sahiplerimin el ve ayakları da dahil. Ama ah o terlik ve ayakkabılar var ya, kendimi hiç tutamıyorum. Bana kızacaklarını biliyorum, her defasında bağırıyor kulübeme kapatıyorlar, fakat beni yıldıramazlar. Eğer ki ayakkabıları o kadar değerli ise ortalıkta bırakmasınlar değil mi…

Günde 3 defa yemek yiyorum. Her yemekten sonra tuvaletim geliyor, ama beni zamanında dışarı çıkartmıyorlar. Ne yazık ki, kulübeme yapmak zorunda kalıyorum. Evet, kabul ediyorum birkaç kez çıkartmışlardı, ama o zaman yeni bir dünyayı keşfetmenin heyecanı ile tuvalet yapmayı unuttum. Sahiplerim bu konuda biraz aceleci, aramızda kalsın ama, kendileri kaç günde bu eğitimi öğrendiler çok merak ediyorum.

Günüm genelde kulübemde geçiyor, bu yüzden dış dünyayı tanıma şansım olmadı. Dışarıdan o kadar çok farklı koku geliyor ki, ah bir buradan çıksam hepsini koklayacağım ve yenilebilir gibi görünen her şeyin tadına bakacağım.


Bir gün beni çıkarttılar ve bahçeye bıraktılar. Siz benim bahçe dediğime bakmayın, çevresinde yürümek en az 1 saatinizi alır. Ben bile bir uçtan diğerine 10 dakikada ancak koşabiliyorum. Bu kadar büyük alanda tabi ki bir sürü koklanacak çiçek, yenilecek bitki ve kemirilecek her nevi malzeme bulmak mümkün. Elime geçen bu fırsatı sonuna kadar kullanmaya kararlıydım ne de olsa ben bir yavruyum. İlk önce papatya bahçesine balıklama atladım. Hımm... nefis bir duyguydu. Bu esnada annem neden “ciyakkkkkk” diye bağırdı anlamadım! Sonra annemin bana doğru koştuğunu gördüm, sanırım oyun oynamak istiyordu. Oyun oynamak onunda hakkıydı. Bu durumda yakalamaca oynayacaktık. Ebe oydu. Ben kaçacaktım, oda kovalayacak.

Evet, koşmaya başladım partilerimin altında renk renk menekşeler, bana gökkuşağı üzerinde koşuyormuşum hissi veriyordu. Bu oyunu çok sevmiştim, her zaman oynamalıydık bence. Ama birden annem durdu. Neden durdu anlamadım, sıkılmıştı galiba. Onu bir şekilde yine oyuna davet etmeliydim, ama nasıl? Annem ben papatyalara dalınca oyuna başlamıştı, yine oraya gidersem benimle oynar diye düşündüm. Usul usul papatyalara doğru yöneldim. Sanki sağa sola bakıyormuşum gibi davranıyordum. Sonra iyice yaklaşınca balıklama papatyaların üzerine atladım. Tam tahmin ettiğim gibi, annem yine oyun oynamak istedi. Onu öyle heyecanlı ve benimle ilgileniyor görünce öyle mutlu oldum ki anlatamam. “Beni ne çok seviyor, baksana koşarak yanıma geliyor” diye düşündüm. Her fırsatta bu oyunu tekrarlamaya karar verdim ve yorulana kadar sürdürdüm.

Yorulunca annem yanıma geldi. Sonra kızıp bağırmaya, tasmamı çekiştirerek beni götürmeye başladı. “Hey... neden böyle çekiyorsun, nereye gidiyoruz. Ben ne yaptım ki... Oysa onu mutlu etmek için deminden beri kafa patlatıyor ve bu sıcakta oradan oraya koşuyordum.

Siz insanlar çok garipsiniz. Kulübeme hapsedilmiştim, ama henüz enerjimi boşaltamamıştım ve daha tuvaletimi de yapacaktım. “Sanırım burası benim evim değil, cezalandırılma alanım” diye düşündüm. Kulübemden nefret etmeye başlamıştım.


Günler böyle birbirini kovalarken bir gün bir abi geldi bize. Garip biriydi, çünkü üzerinde birçok köpek kokusu alıyordum. Onu sevimli buldum. Ne yaptığını bilen birisi diye düşündüm. Önce bana tasma taktı. Onunla bahçeye çıktık, doğal olarak son hızla koşmak istedim. İsminin sonradan Efe olduğunu öğrendiğim bu abi koşmama izin vermedi. Bana bir top gösterdi, almak için zıpladım ama alamadım. Ben almaya çalıştıkça o vermedi. Sonra tasmamı çözdü, ilk aklıma gelen şey koşup uzaklaşmak oldu ama, “dur bir dakika, o topu almalıyım. Benim ne kadar inatçı biri olduğumu bu abiye göstermeliyim, ne de olsa ben bir husky yavrusuyum” dedim kendime. Allah Allah ya, adam top elinde hiç istifini bozmadan yürüdü, tabii bende peşinde... Arada bir durup beni seviyordu, ama neden? İnatla o topu almak istediğim için mi, yoksa yürüyüş esnasında ona eşlik ettiğim için mi?.. Neyse, Efe Abi’nin benle ilgilenmesi ve beni sevmesi hoşuma gitmişti. Onun peşinde koşturmaya devam ediyordum. Tekrar tasmamı taktı, bana “otur” dedi. Arkama bastırdı biraz, oturdum. Sırtımı okşadı ve oda ne! Bana topu verdi, bu harika bir oyundu. Demek ki, çok istediğim bir şeyi almak için bazı şeyler yapmam gerekiyordu. Nerede nasıl davranmam gerektiğini şimdilik bilmiyordum ama, kendime “bu adamda iş var, bana öğreteceğine eminim” dedim.

Hep beraber bahçedeki masaya oturduk. Benimle ilgili bir şeyler konuşuyorlar. Annem biraz şikayet ediyordu sanırım. Ses tonundan öyle anladım. Efe Abi yine çok sakindi. Eli devamlı beni okşamakla meşguldü. Ben de ısırarak cevap vermek istiyordum, ama ısırdığım anda elini çekiyordu. Bu arada bana hiç bakmaması da çok garipti. Neden bir tepki vermiyor, neden bu kadar sakindi ki? Bu adam böyle sakinken ben de kendimi sakin olmak zorunda hissediyordum. Bu çok garipti doğrusu...

Devam: Bir huskynin eğitim günlüğü - II...

İsmail Efe Yıldız

Hiç yorum yok: