24 Temmuz 2008 Perşembe

KÖPEK EĞİTİMİ VE ŞARTLANMA

Klasik Şartlanma
Davranış ile çevreden gelen uyarım arasında bir ilişki kurulur. Bu ilişki şekillendiğinde tepkiler otomatikleşir. Her canlı, farkında olmadan bir yığın uyarıma şartlanmaktadır, çünkü çevremiz bir uyarı denizi gibidir. Bu uyarılara ne kadar tepki verebilirsek, çevremizden o kadar haberdarızdır.

Şartlı reflekslere, 1904 yılında Nobel ödülü almış olan Rus fizyoloğu İvan Pavlov’un yaptığı birçok araştırmayı örnek olarak verebiliriz. Pavlov, yemekleri tabak içinde verilen köpeklerin, bu tabakları boş gördüklerinde bile tükürük salgıladıklarını izlemiştir. Karnı aç olan köpeklere bir dilim salam parçası gösterilirse, tükürük salgısı artar. Salam parçası, zil sesiyle aynı anda verilmeye başlanılırsa, bir süre sonra salam parçası gösterilmeden, sadece zil çalındığında, tükürük salgısının başladığı görülür ki bu, tekrarlar yoluyla öğrenme süreci içinde gelişen bir reflekstir. Burada, yemek şartsız uyaran olup, şartsız bir reflekse neden olur (Şartsız terimi öğrenmeye bağlı olmadan ortaya çıkan uyarım ya da refleksi ifade eder). Halbuki zil sesi şartlı uyaran olup, yine salyaya neden olmaktadır. Buradaki salya refleksi öğrenmeyle kazanıldığı için şartlı reflekstir. Şartlı ve şartsız uyaranın (zil ve yemek) aynı anda uygulandığı tekrarlar yapılmazsa, ağızdaki sulanma miktarı azalır ve neticede kaybolur. Sönme adı verilen bu olay klasik şartlanmanın özelliklerindendir.

Bu husus köpek eğiticileri tarafından iyi bilinir. Tekrarlar sonucu hayvan, şartlı uyaranı algıladığı anda şartlı tepki gösterir. Ancak, arada bir şartsız uyaran ile takviye edilmezse, şartlı tepkide yukarıda sözü geçen sönme olayı meydana gelir. Bu nedenle eğitimde birçok şey öğrenen köpekler, eğitimden geldikten bir süre sonra komutları unutmaya başlarlar. Bu unutmanın farklı bir boyutu da vardır. Özellikle ileri ülkelerde tamamen terk edilen ceza verme suretiyle yapılan eğitim yöntemlerini, ülkemizde az da olsa hala uygulayanlar mevcuttur. Cezaya dayalı öğrenme daha kolay sönecektir, çünkü bu gerçek bir öğrenme değil, korkudan dolayı istenilen davranışı yapmadır. Ancak havyan eğitimden evine döndüğünde aynı korkutucu ortam olmayacaktır. Ayrıca evde, bu cezalar verilmeyeceği için öğrenilen davranışlar takviye edilmeyecek ve sönecektir. İleriki bölümlerde, ceza konusuna ayrıntılı olarak değinilecektir.

Köpek sahipleri, doğrudan buzdolabına veya yiyecek dolabına yöneldiklerinde, köpeğin tükürük salgılarının arttığını izlemişlerdir. Buna benzer şekilde, köpeğe her mama verilişinden önce ‘mama’ kelimesi kullanılırsa, bir süre sonra köpek her ‘mama’ lafını duyuşunda tükürük salgılamaya başlayacaktır. Bu tür şartlı reflekslerde kuvvetlendirici bir uyaran devreye girmektedir ki, bu olayda kuvvetlendirici uyaran, köpeğin aç olmasıdır.

Köpeklerin, veteriner hekimi giydiği beyaz önlükle ilişkilendirmesi ve bu nedenle her beyaz elbise giyen insandan korkması, şartlı reflekse örnektir. Yine, köpek sahibinin mantosunu giydiğinde, köpeğin sevgi gösterilerinde bulunması sık rastlanılan bir şartlanma örneğidir. Bu durumda köpek, mantonun giyilmesiyle gezmeye götürüleceğine şartlanmıştır. Bazı köpekler, sahibi her manto giyişinde dışarı çıkarılacağını zannedip, bu gösterileri yapıyorsa da, bazıları, kendisinin çıkarılıp çıkarılmayacağını hemen anlamaktadır. Sahibinin her iki durumda da yaptığı hareketler aynı olsa bile köpek bu ayırımı yapabiliyorsa bu nokta muhtemelen sadece şartlı reflekslerle açıklanamaz. Kimileri bunu zeka gibi bilişsel yeteneklerle, kimileri ise telepati veya beş duyunun dışındaki duyularla açıklamaktadır. Bilişsel yeteneklere ileride değinilecektir.

Şimdi canlılarda şartlanmanın ne kadar önemli olduğunu gösteren bir deneyi anlatmak istiyorum. Bilindiği gibi insulin enfeksiyonu vücutta kan şekerini düşürmektedir. Eğer yüksek dozlarda verilirse, kan şekeri o kadar düşer ki canlı şoka girer. Peki sizce şoka şartlanmak mümkün müdür? Evet canlılar şoka dahi şartlanabilirler. Etrafımızda bayılmaya, ağrı ve sancı duymaya şartlanmış insanları görmek mümkündür. Tıpkı anlatacağım fare deneyindeki gibi: Bu deneyde, farelere yüksek dozda insulin verilerek şok elde edilmektedir. Tabii ki, insulin verilmeden önce enjektörün sesi ve iğnenin batırılması da her zaman ortamda olan uyaranlardır. Belirli tekrarlardan sonra aynı enjektör sesleri ve iğne batışı gerçekleştiği zaman verilen sıvı, insulin değil su olsa dahi şok ortaya çıkar. Tıpkı, köpekte zil sesinden sonra tükürük salgısının başlaması gibi. Bu deneyden de anlaşılacağı gibi, neredeyse, şartlanmada sınır yoktur denebilir. Sadece laboratuarlarda değil, günlük hayatta da böyle değil mi?

Köpeğe yemek (şartsız uyaran) vermeden birkaç saniye önce, tesadüfen aynı hareketleri yapıyorsak, örneğin; köpeğin önünde yemek dolabını açıyorsak (şartlı uyaran), bir müddet sonra sadece dolabı açmayla aynı şartlı tepkiyi (ağız sulanması) elde ederiz.

Bir köpek her mama yiyişinde, kulağı ya da bacağı hafifçe büktürülürse, bir süre sonra yemek olmasa dahi bacağı büktürültüğünde ağzı sulanacaktır. Keza yemek verildiğinde hayvan bacağını kendiliğinden bükecektir.

Korku gibi, emosyonel durumların öğrenilmesinde şartlanmaların önemi büyüktür. Şartlı refleksler ayrıca, beyin kabuğunda bazı yeni organik bağlantılar şekillendirerek, yeni davranışların ortaya çıkmasına sebebiyet verirler.


Birçok benzerlerini dinlediğim bir vakayı aktarmak istiyorum: ‘Minik’ adlı Terrier ırkı bir köpek, sahibinin mesai saatlerinde evde yalnız kalıyor ve yakın zamana kadar herhangi bir sorun çıkmıyordu. Ancak son günlerde, Minik, herhalde iyice bıkmış olacak ki, sahibi eve gelince durumu protesto edercesine gözünün içine baka baka salonun ortasına işiyordu. Tabii ki, anında ceza uygulanıyor ve yerde duran su kabındaki su, köpeğin kafasına boşaltılıyordu. Cezanın niteliği tartışılabilirdi ancak doğru tarafı, köpek suçu işlerken uygulanıyor olmasıydı. Tahmin ettiğiniz gibi ceza fayda etmedi. Minik her defasında protestosuna devam etti. Yalnız bir farkla; sahibi gelince aceleyle tuvaletini yapıyor, sahibi su kabına ulaşamadan gidiyor ve burnunun ucuyla döke saça getirdiği kabı, bizzat kendisi sahibine uzatıyordu. Anlayacağınız gibi sahibinin ceza zannettiği bu davranış köpek için ödül haline gelmişti, çünkü köpeğin amacı zaten sahibinin ilgisini çekmekti. Biraz ıslanmayla beraber bunu gayet rahat başarabilmişti.

İsterseniz buna benzer başka bir olayı beraber analiz edelim: Cocker ırkı bir köpeğin sahibi, eve geldiğinde yatağının üzerinde köpeğin dışkısını buluyordu. Sahibinin tepkisini çekebilmek için bundan daha uygun yer yoktur (‘yalnızlık endişesi’ dediğimiz bozuklukta da benzer olaylar söz konusudur). Tabii ki köpek hayatından memnun, çünkü istediği dikkati çekebilmiş durumda. Bu durumla kendi yöntemleriyle mücadele etmeye çalışan havyan sahibi, her akşam köpeğine banyoya kapatma cezası veriyordu. Hayvan sahibi bir süre sonra gayet memnun halde bana gelip durumu anlattı. Memnun olduğunu görünce, herhalde ceza işe yaradı diye düşünmüş ve şaşırmıştım. Oysaki yanılmışım, hayvan yine yatak üzerine pislemeye devam ediyordu ama bir farkla, hayvan sahibi eve geldiğinde ona meydan bırakmadan kendiliğinden banyoya gidiyordu. Bu gibi olaylarda (bilinçli olarak işlenen suçlarda) köpeğin, kendini affettirme çabası veya kendi cezasını kendisinin vermesi gibi bir düşüncesi olamaz. Devamlı tekrarlardan dolayı klasik şartlanma gibi görünse de sonucunda ceza olan bir şeye hayvanın şartlanması söz konusu değildir.

Peki bu durumu nasıl açıklayabiliriz? Bu örnekte olduğu gibi, hayvan sahiplerinin anlattıkları, çoğu kez durumu açıklamada yeterli olamamaktadır. Böyle olaylarda, muhakkak davranışı gözlemlemek ve neredeyse dedektif gibi çalışıp, ortamda hayvan sahibinin görmesinin mümkün olmadığı, belki de onlarca uyaranı tespit etmek gerekecektir. Nitekim yukarıdaki olayda olup biteni öğrenebilmek kolay olmadı. Hayvan sahibinin olaydaki gözlemi,hayvanın pislemesi ve sonuçta kendisini cezalandırmasıydı. Oysa, hayvan kendini banyoya kapatmakla ne elde edebilirdi?

Bu soruyu cevaplandırmadan önce, psikologların iyi bildiği bir deneyi aktarmakta yarar görüyorum. Bu deneyde araştırıcı, fareler için iki bölüm hazırlıyor. Bunlardan birine ışık yakıldıktan hemen sonra hayvanı hoplatabilecek derecede yüksek bir voltajda elektrik veriyor. Diğer bölüme de elektrik veriyor ama voltajı ne kadar rahatsız edici olursa olsun ilk bölümdeki kadar yüksek değil, tabii ki tekrarlar sonucu fare, elektrik verilmediği halde ışık yanar yanmaz ikinci bölüme atlamayı öğreniyor ve hayvancağız için, bu ikinci bölüme geçmek bir ödül oluyor. Bizim köpeğin kendi kendine banyoya gitmesi, farenin ikinci bölüme gitmesine benziyor. Yani ilk bölümde onu bekleyen daha şiddetli acılar var. Hayvan sahibinin, köpeğini banyoya götürülürken köpek bir yığın tokat ve küfür yiyordu. Bunu öğrenen köpek, kendiliğinden banyoya gitmekle en azından yoldaki bu eziyetten kurtuluyordu. Yani banyoya gitmesi, fare deneyindeki gibi bir ödüldü.

Köpek ve insanın öğrenme mekanizması benzer olsa da, öğrenmenin sınırlarının insanda daha geniş (muhtemelen sonsuz) olması ve tepki sayısının insanda çok daha fazla oluşu, bu iki tür arasındaki en önemli farklardandır.

Prof. Dr. Tamer Dodurka
İ. Ü. Veterinerlik Fakültesi
İç Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı

Hiç yorum yok: