23 Temmuz 2008 Çarşamba

KÖPEK EĞİTİMİ

AV KÖPEKLERİ

(makale:Mustafa Velioğlu)

İnsanlar ile köpekler arasında görülen dostluk, tarihte görülen en eski ve en uzun süreli dostluklardan biridir. Hayatın pek çok alanında köpekler insanlara eşlik etmiş ve hayatı insanlarla paylaşmıştır. Bu dostluğun başlangıcının, bütün köpeklerin atası olduğu kabul edilen kurtlar ile olduğu kanısı yaygındır.
İnsanlar ve kurtların toplumsal örgütlenme biçimlerinin birbirine benzerliği bilinmektedir. İlkel insan yerleşimleri çevresine yaklaşan ve oradaki besin artıklarını bulan kurtların insana yaklaşması “önce liderler beslenir, daha sonra sürü” içgüdüsüyle başlamış, bu içgüdü kurdu, insanın liderliğini kısa sürede kabul etmeye ve avlanma esnasında onu takip etmeye, avdan sonra da köyün yakınına dönmeye yöneltmiştir.
Kurt sürülerinin bu davranışlarını gözlemleyen insanın, onlardan bazılarını benimsediklerini ve yakınlık gösterip ava götürdüklerini ve yardımlarından yararlandıklarını söylemek zor olmasa gerekir.
Köpek, insanın yüzyıllar boyunca evcilleştirdiği pek çok hayvanın ilki, ehlileşmiş bir kurttur. Her iki hayvanın da temel karakteristikleri aynıdır. Hoşnutluklarını kuyruk sallayarak, korkularını, kuyruklarını bacaklarının arasına sıkıştırarak, kızgınlıklarını ise dişlerini gösterip hırlayarak gösterirler. Egemenlik alanlarını kokularıyla belirlerler, gebelik ve doğum süreçleri aynı olduğu gibi aynı hastalık ve parazitleri taşırlar.
Köpeğin fiziksel varoluşu ve daha önemlisi toplumsal işlevi hakkında belirli bilgilere sahip olmak için insanın, onun görünüşünü resmettiği ya da onu kendi dünyasına kabul ettiği zamana kadar beklemek gereklidir. İlk köpek resmi M.Ö 4500 yıllarında görüldü. Resimdeki köpek bir avcıya yardım eylemi içerisindeydi. Bu köpek, tabiidir ki günümüz köpeklerinin estetik çizgilerinden farklı bir görüntüye sahiptir.
Firavunlar dönemi Mısır sanatı günümüz cinslerine benzeyen iki köpeğe ait görüntüyü resmetmiştir. Bunlardan biri tazı, diğeri ise kısa boylu eğri bacaklı, günümüzün Teckel (Dachshund) türünün benzeridir. Sonraları, ticari hareketlilik sayesinde muhtemelen Fenikeliler tarafından doğudan getirilen çoban köpekleri ve diğerleri ortaya çıkmaya başlamıştır. Cins kavramını önce atlar için geliştirmiş olan Araplar, daha sonra köpekler için de cins kavramını geliştirmiş ve ilk olarak “soylu” anlamına gelen Saluki ismini bir tür Arap tazısına vermişlerdir.

Çeşitli din ve toplumlar, köpekler hakkında farklı yaklaşımlarda bulunmuşlar, örneğin Mısır’da ölen köpekler için mezarlar yapılırken Persler’de köpek öldürmek suç sayılmıştır. İbrani'ler köpeğe özel bir yakınlık göstermemiş,Tevrat’ta köpek aşağılık bir yaratık olarak yer almıştır. Çin de ise köpek eti değerli bir besin olarak günümüzde dahi mönülerde yer almaktadır.

AVCILIK VE AV KÖPEKLERİ
Bilinen tarih içerisinde nerede avcılık varsa orada köpekler varolmuş ve insan, sürekli olarak türleri geliştirme, yeni cinsler üretme, onları eğitme ve onlara uygun besin maddeleri sağlama eğilimi göstermiştir.
Klasik dönemden önce Grekler, Mısır tazılarının ve Pers molossuslarının yanı sıra kurt köpeklerine de sahip olmuşlardır. Grek filozofu ve zoolog Aristoteles, çeşitli köpek cinslerinin listesini çıkarmış ve onlara geldikleri ülkelerin isimlerini vermiştir. Bu sayede M.Ö.300 yılında Sirenika, Hint, Mısır ve Epirüs’den gelen köpeklerin varolduğunu biliyoruz.
Av köpekleri Roma’da büyük saygı görmüş, Latin şair Ovid iyi cins köpeklerin nasıl üretileceğine dair belirgin yöntemler önermiştir. Bir köpeğin nasıl eğitileceğine dair ilk tavsiyeler ise yazar M.T Varro’ya aittir. Özellikle çiğ yemek artıklarıyla beslenen köpeklerin canlılar için ileride saldırgan ve tehlikeli olacağını düşünmüştür. Bütün bunlardan hareketle, iki bin yıl kadar önce insanlar arasında köpeklere yönelik bir ilgi hatta sevgi olduğu sonucuna varmak mümkündür.
Roma İmparatorluğu’nun çöküş yıllarında, köpek terk edildi ve nihayet Ortaçağ, köpekler için, avlanma sayesinde yeni bir kurtuluş dönemi oldu. Şiddetli açlık dönemlerinde yiyecek temini için zengin yoksul herkes avlanmaya başladı. Savaştan gelen tecrübe ve aletlerle, tuzak ve ağlarla silahlanıldı. Bu esnada, geniş orman ve bataklıkların üstesinden gelebilen köpeklerin avdaki vazgeçilmez yardımına muhtaç olundu.
Gene bu dönemde av köpekleri ile ilgili, ilk kez gerçek anlamda bir uzmanlaşma başladı. St.Hubert Manastırı’nın keşişleri bloodhound isimli tazıyı üretirken, pointer ve setter gibi bazı av köpekleri avı araştıracak şekilde yönlendirildiler. Koku duyusu gelişmiş tazılar geyik avında, greyhound tipi köpekler iz sürmede kullanıldılar. Kunduz köpeği denilen küçük yapılı köpekler tilki ve tavşan inlerine girecek şekilde eğitildiler.
Marco Polo öykülerinde, büyük tatar hanının beş bin köpekle ava çıktığı anlatılırken, Avrupa’da zengin feodal lordların bin civarında tazı ile sürek avları tertipledikleri bilinmektedir.
AV TÜRÜNE GÖRE TERCİH EDİLEN KÖPEK CİNSLERİ
Tarihsel süreç içerisinde köpeklerin, yapısal özellikleri ve yetenekleri dikkate alınmak suretiyle, farklı avlanma biçimlerine uygun olacak şekilde seçilmelerine ve eğitilmelerine başlanıldığı bilinmektedir.

Günümüz avcılığının en temel unsurlarından biri olan av köpeklerinden , yapılacak avın türüne en uygun olanların seçilmesi, “et temini” amacını tarihin derinliklerinde bırakarak bir tutku, bir zevk haline dönüşen avcılık sporuna gönül verenler için, bu zevkin doruğa ulaşmasındaki en önemli vasıtalardan biridir.Dünyadaki gelişim göz önüne alındığında ülkemiz avcılığı için çağdaşlaşma adına maalesef çok olumlu şeyler söylemek imkanı azdır. Aynı görüntü, avın türüne göre av köpeği seçimi konusunda da, üzülerek söyleyelim ki aynen mevcuttur. Bilinçli bir köpek seçimi ile ava giden avcıların dışında, kopoy ile keklik avına giden avcılarımızın da varoluşu, konunun önemini gözler önüne sermektedir.
Burada amaç birilerini yermek değil, yapılan yanlışları belirterek açık bir bilincin oluşmasına katkıda bulunmaktır.Bu çerçevede halen dünyada ve ülkemizde yaygın olarak sürdürülen avlanma usulleri ve bu usullere uygun olarak geliştirilmiş köpek türlerinden bahsedilecektir.

Avlanma usulleri
1- Kovucu – iz takipçi köpekler ve tazılarla yapılan av,
2- Fermacı köpeklerle yapılan av,
3- Aportçu köpeklerle yapılan av,
şeklinde üç grup altında tasnif etmek, sanırım yeterli olacaktır. Bu tasnife göre, ülkemizde belli kurallara uygun olarak avlanan av hayvanları ve bu amaçla kullanılabilecek köpek türleri sırası ile ele alındığında ; Ülkemizde uzunca bir süreden beri geyik, karaca, ayı, ceylan gibi yaban hayvanlarının avı yasaktır. Bu nedenle kovucu köpeklerle ancak belli şartlar altında domuz, tilki ve tavşan avı yapılabilmektedir. Diğer bir kısım hayvanların (dağkeçisi v.b.) avlanabilmesinin çok özel bazı şartlara bağlı olduğu, domuz için gece yapılan bek avı da köpek gerektirmediği için konumuzun dışındadır. Genellikle sürek avı şeklinde düzenlenen domuz avcılığında ve tavşan avında yaygın olarak kullanılan ve kopoy olarak isimlendirilen köpek türlerinden, halen pek çok ülkede kullanılan ve önemli görülenleri ve belirgin özellikleri şöyle sıralanabilir.
KOPOYLAR
HANNOVER KOPOYU
(Hannoverscher Schweisshund)
19’uncu yüzyılda Almanya’nın Hannover kentinde av me-raklıları tarafından, 5’inci yüzyıldan beri bilinen, Alman brakları ile artık yetiştirilmeyen Harz kopoyunun çiftleştirilmesi ile elde edilmiştir.Orta – ağır büyüklükte, güçlü kemik yapılı ve sert görünüşlü, yüzde koyu renk maske, kısa - az uzun tüylü, geyik kırmızısı - kırçıllı renkte, erkekler 50-55cm , dişiler 48-53cm yüksekliğinde. Uzun sevk kayışı ile yaralı hayvan izi takibinde zaman geçmiş dahi olsa etkili, iyi kokulu, izi terk etmeyen, sesi güçlü ve yabaniye karşı cesur bir köpektir.
BAVYERA KOPOYU
Bayerischer Gebirgsschweisshud
Hannover kopoyu ile dağ braklarının iyi özelliklerini bünyesinde toplamış, hafif yapılı, iri kafalı, geniş kulaklı, geyik kırmızısından gri kızıla kadar değişik renkte, yüzde koyu renk maske, erkekler 48-50cm, dişiler 45cm’ye kadar boylu, genellikle sevk kayışsız arama yapan çevik ve hareketli bir köpektir.
ALMAN BRAKI
Deutsche Bracke
Üç renkli Westfalya veya Olper brakı olarak da bilinirler. Sık ve sert tüylü, fırça kuyruklu, omuz yüksekliği 45-53cm , kızıl veya sarı renkli, sırtta daha koyu renk ile ağız çevresi, boyun halkası, göğüs, kuyruk ucu ve patiler, tipik beyaz bölgelerdir. Keskin kokulu, izde güvenilir ve dolgun sesli, tavşancı olarak sevk kayışı ile de çok etkilidir.


DACHSBRACKE

Brak ve dachshund karışımıdır. Az yüksek (34-42cm), düz bacaklı, kapalı patili, kaba parlak tüylü, geyik kırmızısı ve siyah renklerde ve fırça kuyrukludur. Özellikle tilki ve tavşan için sesli takipçi, izde güvenilir olup, sevk kayışı ile aramaya da uygundur. Avda sert ve hırçın, diğer zamanlarda yumuşak huyludur.
BRANDLBRACKE

Parlak siyah–kırmızı tüylü olup, dört gözlü olarak da tanınır. Avusturya Alpleri Bölgesi’nde yaygındır. Çok iyi tırmanıcı ve atlayıcı, en zor şartlarda dahi sevk kayışı ile başarılı bir kovucudur .Ayrıca aynı amaç için kullanılan Rus-Avrupa Laika’sı, Deutscher Wachtelhund, Beagle ve birçok Avrupa ülkesinde özel melezlemeler ile yetiştirilmiş çok sayıda terrier ve brak’lar (Tiroler Bracke, Steinbracke, Swedish Dachsbracke gibi) ile bloodhund melezleri de mevcuttur. Arazi ve iklim koşullarına daha iyi uyum sağlayan türlerin elde edilmesi için sürekli çalışmalar yapılmaktadır.
TAZILAR
Tazılar (koşucu köpekler) ile yapılan av ve tazı adedi ülkemizde yıldan yıla azalmış, iyi tazı örneklerine ise neredeyse hiç rastlanmaz olmuştur. Bununla beraber dünyaca ünlü birkaç tazıyı tanıtmaya çalışalım.
GREYHOUND: Arap tazısı ve sloughi’den türediği düşünülmektedir. İngilizler tarafından mükemmel bir avcı ve atletik yapılı bir köpek olarak geliştirilmiştir. Eskiden geyik ve yaban domuzu avında kullanılırdı. Çok hızlı olması nedeniyle halen köpek yarışlarında ve mekanik tavşan yakalama yarışlarında kullanılmaktadır.
WHIPPET
Melez bir tazıdır, hızı saatte 60km’ye kadar çıkabilmektedir. Dayanıklı bir hayvandır.



AFGAN TAZISI
Çok eski bir köpek cinsidir. Sina Yarımadası kökenli olup Avrupa’ya kaçak olarak getirilmiştir.Uzun tüyleri sırt kısmında kısa, başının tepesinde küme halindedir. Sıcak ve soğuğa dayanıklıdır.


SALUKI

İran'da ceylan avında kullanılan ve bir Arap kenti olan Salug’dan isim almış zarif ve temiz bir köpektir.


BORZOI
Arap tazısı ve kızak köpeklerinden melezleme ile Rusya 'da geliştirildi. Geçmişte kurt avında kullanılmıştır.





SLOUGHI
Mısır kraliyet köpeklerinden türetilmiş olup salukilerle akrabadır. Daha çok Kuzey Afrika ülkelerinde yetiştirilmektedir.


KOVUCU İN KÖPEKLERİ
Teckel veya dachshund denilen kısa bacaklı, uzun gövdeli köpekler ile bazı terrierler kovucu ve in içinden yaban hayvanlarını püskürtmek amacı ile kullanılmaktadır.





FERMACI KÖPEKLER
Ferma, köpeğin avı bulduğu zaman göstermiş olduğu duruş ve bekleyiş pozisyonudur. Köpeğini ferma pozisyonunda gören bir avcının keyfi sınırsız, görüntü ise seyretmek için doyumsuzdur. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de keklik, çil, sülün, çulluk ve bıldırcın avında fermacı köpekler kullanılmaktadır. İyi fermacı köpekler aynı zamanda patrone ferma da yapan, yani avı bulmuş ve fermaya durmuş olan başka bir köpeği gördüğünde, mesafe tanımaksızın ve otomatik olarak kendisi de ferma pozis-yonu alan köpeklerdir.
Patrone ferma, avı gerçekten bulmuş olan köpeğe diğerlerinin gösterdiği bir saygı, bir onore etme olayıdır. Bugün Avrupa'da fermacı köpekler arası yapılan çiftler müsabakasında patrone ferma yapmayan köpekler diskalifiye edilmektedir.
Konunun önemini daha iyi açıklamak için şöyle bir tablo çizilirse, sanırım avcı-larımız patrone ferması olmayan köpeklerini ava götürürken biraz düşünmek zorunda kalacaklardır. Dağda keklik avındasınız, köpeğinizi bir tepeciğe sevk ettiniz, siz de takip ediyorsunuz. Birden köpeğinizin ferma pozisyonu aldığını gördünüz ve yüreğiniz hop etti, yetişmek için daha bir gayretle oraya yöneldiniz. Ama o da ne ? En sevgili av arkadaşınızın patrone yapmayan uyanık (!) köpeği yıldırım hızıyla ava yönelip sizinkinden daha yakın bir mesafeye gidiyor. Ve tabii, zaten tetikte bekleyen keklik alayı size tüfek atma fırsatı dahi tanımadan gürrrrr... Oldu mu ya !..
İşte bu nedenle saygıdeğer avcılar artık bizim için de seçici olma zamanı geldi de geçiyor. Av, doğa aşığı, seher serinliğini içine sindirmeye özlem duyan insanların, meşakkatli ama keyifli bir uğraşıdır. Bu hazzı artırmanın yolu, avcılığın tüm gereklerini yerine getirmekten geçer. O nedenle, iyi uçar avcılığının ancak iyi fermacı köpeklerle yapılabileceğini gözden uzak tutmayalım.
Ülkemizde, nadiren de olsa çok kaliteli örneklerini görebileceğimiz dünyaca ünlü pek çok fermacı köpek türü vardır. Bunlardan en yaygın olarak kullanılanları kısaca tanıyalım:
İNGİLİZ POINTER
Anavatanı İspanya’dan İngiltere’ye getirilmiş ve orada dünyaca ünlü ferma köpeği olarak geliştirilmiştir. Orta genişlikte kafatası, tipik puanter alın kesmesi, tam çene ve ağız, koyu renk gözler, sık parlak tüyler, diz kapağını geçmeyen uzunlukta ve ince kuyruk, beyaz renkle birlikte siyah, kahverengi, portakal ve sarı renkte pafta ve benekler. Atletik yapılı, güçlü, çevik, son derece seri hareketli, olağanüstü koku yeteneği olan, koşarken dahi fermaya aniden çakılıp kalan, ferması çok çeşitli ve gösterişli, her türlü kuş avında kullanılabilen mükemmel bir ferma köpeğidir.
ENGLISH SETTER

İnce uzun ipeksi tüylü, beyaz üzerine siyah, portakal, limon renginde benek ve kırçıllı (belton ) renklerde, birçok diğer ülkede olduğu gibi bizde de lavrak setter olarak bilinen (ünlü yetiştirici Mr.Laverak’dan dolayı ) dünyaca ünlü, şık ve zarif olduğu kadar avdaki yetenek ve başarılarıyla da kendisini kanıtlamış bir ferma köpeğidir.


DEUTSCH-KURZHAAR VE DRAHTHAAR
Kısa tüylü ve tel tüylü Alman puanteri de denilen, dayanıklı, uzun yıllardır sürdürülen çalışmalar sonucu koku ve av yetenekleri geliştirilmiş kaliteli iki ayrı cins ferma köpeği

GORDON SETTER
İngiliz ıslahçılarının yetiştirdiği çok yönlü, güçlü, dayanıklı, İngiliz ve İrlanda seterine nazaran daha ağır bir av köpeğidir.
İRLANDA SETTERİ
Güzel rengi ve zarafeti nedeniyle daha çok av amacından uzaklaştırılan kaliteli bir açık arazi köpeğidir.

MAGYAR VISZLA
Macar ferma köpeği, kuyruk az kısa, kısa ve sert tüylü, erken ve iyi eğitilebilen, tarla, orman ve sulak alanlarda yapılan avlarda kullanılabilen çok yönlü bir av köpeği.
Ayrıca ülkemizde çok yaygın olmamakla birlikte Weimaraner, (kısa ve uzun tüylü) Epagneul Bretone, Griffon, Stichelhaar, Pudel Pointer, Deutsch langhaar, küçük ve büyük Münsterlander gibi köpekler de ferma köpekleri içerisinde belirli bir yeri olan köpek türleridir.
APORTÇU KÖPEKLER
Belli bir mahalde beklenilerek veya gezilerek, av esnasında veya avın bitiminde, avlakta vurulmuş olan kuşları bularak aport yapan köpekler ile çeşitli kuş avları yapılmaktadır. Bu çeşit avda en sık kullanılan köpekler Golden Retriever, Labrador Retriever, Cocker-spanieldir.
Ayrıca, suda vurulan avı getirmede kullanılan düz ve kıvırcık tüylü retriever, pudel pointer, chesapeake bay retriever, İrlanda su spanieli, Amerikan su spanieli gibi köpekler de bilinen ve sık kullanılan türlerdir.
Avlanma amacına uygun köpek seçimi:
Her avcı, zevk aldığı ve kendisi için uygun gelen av şekli ile av hayvanı çeşidine göre en faydalı hizmeti görecek köpeği seçmekte elbette keyfine göre hareket edebilir. Ancak burada, temelde dikkat edilmesi gereken şartlar ve kriterler verilmeye çalışılacaktır. Bu nedenle konuyu iki başlık altında incelemek gerekmektedir.
a- Uygun köpek türünün seçimi :
Her şeyden önce köpeğin yaşayan, canlı bir varlık olduğu, dolayısıyla çevre ve iklim şartları ile barınak imkanlarımızı gözden geçirmemiz gerektiği aşikardır. Bu nedenle ormanlık bir alan için bir tazı nasıl uygun değil ise çok soğuk ve çok sıcak bölgeler de bazı köpek türleri için uygun değildir. İklimin getirdiği olumsuzlukları, barınak dışında, ortadan kaldıramayacağımıza göre bölgemiz şartlarına daha uygun türlere karar vermemiz daha iyi olacaktır. Örneğin çok sıcak bölgeler için uzun tüylü köpek seçimi kadar çok soğuk bölgeler için kısa tüylü köpek seçimi de yanlış olabilir. Her ne kadar dünyada yaygın olarak kullanılan türlerin intibak yetenek sınırları oldukça geniş ise de bölgesel özelliklerimize en iyi reaksiyonu gösteren türlerden birine karar veril-melidir. Burada en önemli husus ise seçilecek olan türün, yapılmak istenen av konusundaki yeteneğidir. Seçilecek köpek, tek bir amaca mı hizmet edecektir yoksa çok amaçlı mı kullanılacaktır? Kişisel olarak öncelikle hangi avların yapılacağı ve gidilen avlarda bir köpeğe hangi işler için ihtiyaç duyulduğu net bir şekilde belirlendikten sonra, mevcut köpek türlerinden biri tercih edilmelidir.
b-Uygun bireyin seçimi :
Ülkemiz şartlarında her türlü gelişimini tamamlamış, gerekli eğitimlerden geçmiş ve ava hazır köpek temini, neredeyse imkansız veya genelde avcı toplumu için ekonomik sınırları zorlayacak bir durumdur. Bu nedenle öncelikle bir yavru temini daha makuldür. Bu aşamada akla gelen ilk soru “Nasıl bir yavru alınmalı?” olmaktadır.Yavru seçiminde dikkat edilmesi gerekli hususları şöylece sıralamak mümkündür.
1- Öncelikle şecereli yetiştiricilik yapan bir işletmeden yavru edinmeye çalışılmalı, uluslararası tescilli bir tür üzerinde karar verilmelidir.
2- Mümkün mertebe yavruyu bizzat görüp seçmeye gayret edilmelidir. Yavru ile yeni sahibi arasında ilk görüşte bir sempatinin oluşması önemlidir.
3- Seçilen türe ait genel fiziksel karakterleri taşıyan, kardeşleri arasında ayrıcalığı hissedilen bir yavrunun seçilmesine dikkat edilmelidir.
4- Yavrunun fiziksel görünümü kusursuz olmalı, gözler ve kulaklar sağlam ve temiz olmalıdır.
5- Seçilecek yavru cesur ve kendine güvenli davranan, bir ipin ucuna bağlı olarak önüne atılıp sürüklenen ölü bir kuşu ısırıp taşıyabilen bir yavru olmalıdır.
6- Ferma köpekleri için ayrıca, bir sopa ve ipten oluşan ferma eğitimi oltasının ucuna bağlı cansız bir kuş, yavrunun önüne atılıp zıplatılarak, yavrunun ferma verip vermediği ve bekleme süresi test edilmelidir. Ferma yapmayan veya ilgisiz davranan yavrular tercih edilmemelidir.
7- İnsana rahatça yaklaşan, dokunulduğunda ürküntü göstermeyen, hatta istekli olan yavrular tercih edilmelidir.
8- Şayet, bilinebiliyorsa yavrunun ana ve babasının av yeteneklerinin ileri seviyede olmasına özel önem verilmelidir.
9- Yavrunun iç ve dış parazitlerden arındırılmış olmasına dikkat edilmeli, şiş karınlı “gebeş” tiplerden ve zayıf, kavruk kalmış yavrulardan kaçınılmalıdır.
10- Beğenilen yavru dişi bir yavru ise dişi köpeklerin kızgınlık, gebelik ve emzirme dönemlerinde ava götürülemeyeceği hususu da gözden uzak tutulmamalıdır.
İstenilen özelliklerdeki bir yavru seçildikten sonra, yavrunun kolay uyum sağlaması için yeni evine, günün erken saatlerinde getirilmesine çalışılmalı ve mümkün mertebe ilk gün izinli kalınarak yavruya uzun zaman ayrılmalı, böylece yavrunun çevre değişikliği stresine girmesine meydan verilmemelidir.
AV
KÖPEKLERİNİN EĞİTİMİ
Eğitimsiz bir köpekle ava gitmek ile, acemi, ne yaptığını, nereye bastığını bilmeyen bir partnerle ava gitmek arasında fark yoktur. Her ikisi de insana avı zehir eder, insanı yola çıktığına pişman eder. Bu nedenle köpekle ava gidecek bir avcı, öncelikle köpeğini eğitmeli, bunun için de köpek eğitiminin nasıl yapılacağına dair bilgi ve sabıra sahip olmalıdır. Günümüzde köpek eğitiminde uygulanan en etkili metod, “Erken Eğitim Metodu” dur. Burada eğitim, yavruların henüz göz ve kulakları açılmadan başlamakta ve yavru 8-12 aylık oluncaya kadar devam etmektedir.
Buradan itibaren av köpeklerinin erken eğitimine ilişkin bilgiler safhalar halinde ve olabildiğince detaylı bir şekilde veril-meye çalışılacaktır.
AV KÖPEKLERİNİN ERKEN EĞİTİMİ :
“Erken eğitim” yeni geliştirilmiş bir kavram olmayıp temelleri çok uzun geçmişe dayanır. Ancak biz insanlar, doğada mevcut olan bu yasayı bir dönemde gözden uzak bulundurduk. Asıl olan, bir şekilde hedefe ulaşmaktır. Ama nasıl ?
Hiçbir yaratık yoktur ki kendisinden sonra gelen nesilleri çevre ile tanıştırmasın. Bu varolabilmenin temel içgüdüsüdür. Amerikalı araştırmacılar son dönemlerde yeni doğan köpek yavrularının oyunla öğrenmeleri esnasında beyin ağırlıklarının arttığını tespit etmişlerdir. Bu alışılmadık bir sonuçtur ve zekânın yalnız doğuştan gelen bir yetenek değil, aksine geliştirilebilecek veya geriletilebilecek bir olgu olduğunun saptanmasıdır. Bebekler ana dillerinin genel hatlarını 3-4 yıl zarfında bir oyun ortamı içerisinde öğrenirler. İkinci ve üçüncü yıldan itibaren herhangi bir zorlama olmadan, yalnızca öğrenme arzusu ile hızlı bir öğrenme süreci başlar. Bu süreçteki çocukluk anıları, öğrenilen şiirler uzun yıllar sonra bile insan beynindeki yerini muhafaza eder ve unutulmaz-lar.Usta olmak için erken alıştırma yapmak gerekir. Eskilerin bir yaşına kadar köpeğe bir şey öğretilmez, eğitim bir yaşından sonra başlar kavramı ne kadar yanıltıcıdır. Çok değil daha yakın zamanlara kadar insanlar için de durum aynı değil mi idi? Tarlada çalışan annenin, bebeğinin huysuzluğunu önlemek için ağzına haşhaş sütü sürdüğü ve uyuttuğu dönemler geçeli çok mu oldu?
Günümüzde artık yedi aylık bebekler dört tekerlekli oturakları ile evin içerisinde istedikleri gibi dolaşıp etrafı keşfediyorlar. Üç aylık bebekler babalarının sırtındaki sepetle çevreyi gözlüyorlar. Pek çok dış etki bebeğin öğrenme ihtiyacını zorlayarak dünyayı erken dönemde tanımasına imkan sağlıyor. Köpek yavrularının öğrenme dönemi bizim kolayca algılayamayacağımız bir yaşta, daha 18-19 günlük iken başlıyor. Bu çağdan itibaren beyin merkezleri bilgi toplamaya hazır hale geliyor, antenler açılıyor. Önemli olan bu antenlerin alacağı yayınları gerçekleştirmektir.
Dışarıda, doğada bu böyle gerçekleşiyor. Erken eğitim metodu, yavruların ilerideki görevleri ve yaşayacakları ortam ile mümkün olan en erken zamanda tanıştırılması anlamına gelir. Önemli olan yavrunun algılama sürecinin başladığı andan itibaren anlayışlı ve yumuşak bir zorlama ile ilk tecrübe ve başarıya ulaşmasını sağlamaktır. Bize düşen görev hata yapmamaya özen göstermektir, zira burada yapılan hataların zararı diğer zamanlara göre daha fazla olacaktır.
Her bireyin öğrenme yetisi aynı değildir. Kimisi erken, kimisi daha geç öğrenir. Doğanın erken öğrenme yasası, edinilen bilgilerin kullanılması demektir.Yavruya verilen bir görev her zaman onun tarafından yerine getirilebilir ve doğru olmalı ve tutarlı bir şekilde tekrarlatılmalıdır.Erken eğitim katı bir kurallar bütünü değildir. Bu metod bilimsel verilerin köpeğimize ve onun sürekli değişen çevresine uydurulması demektir. Burada köpeğin her zaman köpek olarak kalacağı ve eğitimin en temel yasasının “itaat” olduğu unutulmamalıdır.
Doğum sandığında yapılacak gözlemler :
Yaklaşık olarak 63 günde yavruların doğduğunu biliyoruz. Ana, doğum sandığına koyduğumuz kısa kesilmiş buğday saplarını (saman değil) kenarlara iterek ortayı boşaltmış ve sandığın içini bir kuş yuvasına benzetmiş. Yavrular çıplak tahta üzerinde yatıyorlar. Son yavru doğduğunda, ilk doğanlar emmeye başlamışlar. Kim bu esnada zaman bulur ve sabrederse önemli gözlemler yapabilir. Yerinden alınarak sandığın kenarına bırakılan her yavrunun, karşılaştığı bu ilk zorluktaki davranış biçimi, anasını kokusuyla arayıp buluşu, memeyi arayışı ve emmeye başlayışı dikkatli bir yetiştiriciye, gelecek için önemli ipuçları verir.
Gözleri kapalı olan yavrular için gelecek yaklaşık 16 gün, karanlık, sessizlik, emme, uyuma dönemidir. Bize düşen, ara sıra yavrulara bir göz atıp her şeyin yolunda olup olmadığını kontrol etmektir.
Gözlerin açılmasına paralel olarak asıl duyu organı olan burun da süratle gelişir ve bu andan itibaren yavru için gerçek hayat başlamış olur. Bu arada kuyruk kesimi gereken türlerde 4’üncü veya 5’inci günlerde bu operasyonun yapılması unutulmamalıdır.
Gözler açıldığı zaman yavrular az da olsa etraflarını görebilecek ışığa sahip olmalılar ve istedikleri takdirde sandıktan dışarıya çıkabilmelidirler. Unutulmaması gereken en önemli hususun yavrunun düşünme ve öğrenme çağının gözlerin açılması ile birlikte yaklaşık 18’inci günde başladığı gerçeğidir.
İLK ÖĞRENİM :
İlk silah sesi :
Yaklaşık 15’inci gün ilk eğitim tatbikatımız başlıyor. Doğum sandığının hemen yakınında önceden temin ettiğimiz bir mantar tabancasını patlatıyoruz ve artık bu işlemi her gün tekrarlıyoruz. Bu silah sesi, onun hayatının vazgeçilmez bir parçasıdır. Yavru kısa zamanda bunu insanın gelişi ile özdeşleştirecektir. Dördüncü haftadan itibaren yuvanın dışında silah patlatıldığı zaman bütün yavruların koşarak dışarıya çıktığı görülecektir. Şimdi onlar biliyorlar ki kendilerine yemek getiren, ilgi duydukları, partnerleri oradadır. Bu günlerde insan – köpek birlikteliği, arkadaşlığı oluşmaya başlar. Bundan sonraki dönemlerde sürekli ateş etmek ihtiyacı yoktur.

İlk gezinti
Temel prensip bizim yavruya gitmemiz değil, yavrunun bize gelmesidir. Bu nedenle yavrunun yuvasından çıkabilmesi için gerekli ortam hazırlanır, ancak kesinlikle yavru oradan ele alınarak dışarıya çıkartılmaz. Yavrunun bu ilk gezintileri asla, tekrar yuvasını kendiliğinden bulabileceği bir uzaklıktan daha fazlasına müsaade etmeyecek bir ortamda gerçekleşmelidir. Yavru çevresini kendiliğinden ve yavaş yavaş, adım adım keşfetmelidir. Yuvadan erken düşen kuş bir daha yuvaya dönemez. !
Yavrunun beslenmesi
Kasaplık hayvanların işkembeleri geçmişte çok övüldüğü gibi, yavrular için asla iyi bir gıda değildir. Yavrular için ideal yiyecek yürek, ciğer ve böbrek gibi iç organların küçük parçalar halinde kesilmiş olanlarıdır. Yavruya 21’inci günden itibaren azar azar alıştırmak suretiyle günde 2-3 kez et parçacıkları
verilmesi, ana sütüne ilave olarak gelişmeleri için ihtiyaç duydukları her şeyi temin eder. Burada önemli husus, verilen etin çok kısa süre yavruların önünde bulundurulması, yemedikleri takdirde derhal ortadan kaldırılmasıdır. Kim hemen ve hızlı bir şekilde yemezse bir şey elde edemez. Hırslı ve hızlı olmayan da avda yaya kalır. Her zaman hazır bulunan yemek en önemli hatalardan biridir. Ana sütünün yetersizliği halinde 4’üncü haftadan itibaren yavrulara yağsız süt verilebilir. 5’inci haftadan itibaren verilen etleri daha büyük parçalar halinde vermek mümkündür. Yemeğin sonuna doğru bir miktar yağsız süt de su katılmadan verilebilir.
6’ncı haftadan itibaren daha büyük parçalar halinde et vermek mümkündür. Ancak burada çok dikkatli olunmalı. Et, yavrunun nerede ise tamamen tok olduğu esnada verilmeli ve takip edilerek yavrunun yiyemediği eti gömmeye çalışması halinde, ince bir çubuk ile veya katlanmış gazete ile hafifçe canı yakılmalıdır. Bu tedbir ileride yavrunun avı gömmesini önlemek bakımından çok önemlidir. Dikkat edilecek husus, her yavru için aynı şeyin mutlaka ilk gömme teşebbüsünde yapılmasıdır. Daha sonra iş oldukça güçleşir.

Yukarıda belirtilen bir besleme ile 6’ncı haftadan sonra ana sütü kesilebilir. Günde üç kez olmak üzere ve her seferinde yavruların hırsla ve kapışarak yemelerini sağlayacak miktarda yemek verilmeye başlanır. Uygun dozlarda vitamin ve kalsiyum preparatları ile yumuşak dokulu, kemikler de çene ve diş gelişimi için önemlidir.8’inci haftadan itibaren günde iki kez, 5’inci aydan itibaren günde bir kez yemek verilmesi uygulamasına geçilir.
Ekonomik şartlarımızın bilindiği bir ortamda köpekler için et, ciğer v.s nin tavsiye ediliyor olması belki yadırganacak bir durumdur. Ancak bilinmesi gerekir ki köpekler “Carnivorlar” yani et yiyenler grubuna mensup hayvanlardır, otçul değildirler.Yeri gelmişken, her türlü salça ve baharatın köpek yemeklerinden uzak tutulması gereğine de işaret edelim.


Doğum sandığını terk ve yabani ile ilk temas :
Eğitimin ilk uygulaması mantar tabancası patlatmak, ikincisi ise yemek esnasında idi. Dördüncü haftadan itibaren doğum sandığını terk eden ve çevreyi tanımaya çalışan yavrunun dünyasında insan, yoğun olarak yer almaya başlamak zorundadır. Biz bugün biliyoruz ki yavruların uzun süre bir arada yaşamalarının gelişmeleri üzerine olumlu etkisi olduğu kadar olumsuz etkisi de vardır. Bu sebeple ve asıl ciddi eğitimin başlayacak olması nedeni ile yavru 7’nci haftada anne ve kardeşlerinden ayrılmalıdır. Bu aşamada eğitimin en önemli bölümlerinden biri olan yabani ile (av hayvanı ) ilk temas gündeme gelmektedir. Bu yavrunun en önemli sınavıdır.

Burada yavru önce kötü kokulu av ile tanışmalıdır. Gerçek av hayvanları ile ne zaman tanışacağı daha ilerdeki bahislerde anlatılacaktır. Kötü kokulu dedik, yani önce karga, saksağan, güvercin, tilki, yabanikedi, domuz derisi gibi. Bu uygulama aport eğitiminde kötü kokulu avın getirilmemesi sorununu da hallet-meye temel teşkil eder. Bu iş için önceden hazırlanarak derin dondurucularda saklanmış kuşlar ve tilki v.s. nin kuru postlarından istifade edilir. Tatbikata dair bilgilere geçmeden önce bir parantez açarak, yetiştiriciden alınan yavrunun eve getirilmesi ve çevreye uyumunun sağlanması hususuna kısaca değinelim .

Yavrunun eve getirilmesi:
7 veya 9 haftalık olan yavruların, annelerinin yanından ayrılması ile zor saatleri başlar. Bu nedenle mümkün mertebe yavruyu yetiştiriciden bizzat almaya gayret edilmelidir. Yavru kesinlikle bir torba veya çuvala konulmamalı, vasıta içerisinde de mümkünse eve kadar kucakta götürülmelidir. Yavrunun otomobille ilk tanışmasının olabildiğince hoş olmasını sağlamalı, bunun için okşayıp yumuşak davranmalıdır. Bu anda yavrunun size çok ihtiyacı vardır. O nedenle yavru sabah saatlerinde alınmalı ve yeni çevresine uyum sağlayıncaya kadar bütün gün birlikte geçirilmelidir. Bu arada yetiştiriciden nasıl bir yemek alışkanlığının olduğu ve neler yedirildiğinin sorulması unutulmamalıdır.

İlk günlerde yavruya olabildiğince zaman ayrılmalı, uzun süre kendi haline terk edilmemelidir. Gelecekte başarısız olan köpeklerin çoğunda suçlu, onların kalıtsal yetenekleri değil, ilk gençlik dönemi olan 12 ila 14 haftalık oluncaya kadar geçirmiş oldukları olumsuz şartlardır. Bu arada bir veterinerle görüşerek en yakın aşılama tarihi tespit edilmeli ve aksatılmadan yaptırılmalıdır. Yavrunun eşyalara, ayakkabı, perde, çamaşır v.s ye ilgisi ve ısırıp parçalama isteği fazladır. İlk günden itibaren bu gibi olumsuzluklar görüldüğünde katlanmış bir gazete parçası ile yapılacak küçük bir dokunuş, göz göze gelip (kurt tehdidi) sertçe azarlama genellikle yeterli olacaktır. Yavruya kesinlikle el ile veya ayağınızla vurmayınız .

Oyun, yavrular için en iyi öğrenme vasıtasıdır. Bilinçli olarak düzenlenmiş oyunlar yavrunun eğitiminde en önemli yeri teşkil eder. Bunun için kullanılacak en önemli enstrümanlardan biri “eğitim oltası”dır.
Eğitim oltası:
Yaklaşık 1.5 m uzunluğunda bir sopanın ucuna bağlanan yine 1.5 m lik bir ip bu görev için yeterlidir. Öncelikle donmuş karga ya da saksağan ile başlayalım (kovucu köpekler için tilki, porsuk, domuz derisi veya yabanileşmiş kedi derisi olabilir.) İpin ucuna bağladığımız yukarıdaki yemlerden birini, yavru gezinirken önüne atıyoruz. Yavruda herhangi bir reaksiyon yoksa oltayı yavaşça hareket ettirip dikkatini çekiyoruz. Yemi yakalamak üzere harekete geçen yavrunun hırslanmasını temin için yavaş yavaş yerde sürükletiyor ve hemen yakalamasına izin vermiyoruz. Ferma köpekleri için yemi küçük küçük zıplatarak fermaya geçmelerini sağlıyoruz. Bu esnada görülecektir ki iyi ferma köpekleri hemen ferma pozisyonu alacaktır. Ancak çok hırslı yavrular öncelikle kovalamayı ve yakalamaya çalışmayı tercih edebilir. O nedenle ferma pozisyonu alıncaya kadar ve yavrunun bezginliğe düşmesine meydan vermeyecek şekilde küçük zıplatmalarla oyunu sürdürüyoruz. Fermaya geçen ve yeteri kadar bekleyen yavruyu tasmasından tutarak yemi, son kez uzunca bir mesafeye zıplatıyor ve bu esnada mantar tabancamızı patlatıp bir süre daha bekledikten sonra yavruya aport emri veriyoruz. Yemin üzerine giden yavrunun bu kez yemi ısırmasını bekliyoruz. Şayet kötü koku nedeniyle ısırmaktan kaçınırsa yemi yerde hafifçe oynatıyor ve yavrunun ısırmasını ve ağzında taşımaya başlamasını sağlıyoruz. Yavru yemi ağzına aldıktan sonra sopayı ve ucundaki ipi kendimize doğru çekerek yavrunun bize gelmesini temin ediyoruz. Ağzında yemle bize kadar gelen yavruyu kuyruk üstünden hafifçe bastırarak “otur” emrini veriyor ve biraz zorlama ile de olsa ağzındaki yemle birlikte oturmasını sağlıyoruz. Daha sonra “ver” emri ile yavrunun ağzından yemi alıyoruz.Yavrunun yemi hemen bırakmaması halinde hafifçe kulağına üflenmesi yeterlidir. Sert karakterli yavrular buna rağmen vermeyebilir, o zaman bir elimizle yemi tutarken diğer elimizle yavrunun üst çenesini iki taraftan da dişleri dudaklarını hafifçe acıtacak şekilde sıkıp yemi bırakmasını sağlıyoruz.
Bu test aynı zamanda bir grup yavru içerisinden alacağımız yavrunun seçiminde de uygulanır. Grup içerisinden en uygun reaksiyonu gösteren yavruyu seçme şansımız olacaktır. Bu oyun günde en fazla üç defa oynanmalı, yavrunun bıkmasına meydan verilmemelidir. Kısa sürede görülecektir ki bu, yavrunun en sevdiği oyun haline gelecek, donmuş kuş kullandığımız için aport esnasında ete dişlerini batırmayacak ve ağzında avı ıslatmayıp kuşu ayak veya kanadından tutarak getirecektir. Yavru bu süreçte istenilen hareketi hiçbir zorlama olmadan kendiliğinden yapmaya başlayıncaya kadar yem oltaya bağlamaya devam edilmelidir.

Karga veya saksağan ile istenilen sonuca ulaştıktan sonra bu kez, tüyü kolay dökülen güvercin veya kumru gibi hayvanlarla (yine önceden dondurulmuş) aynı teste devam edilecektir. Yavrunun böylece ağzına tüy bulaşması halinde aport etmemesinin (özellikle çulluk aportu) önüne geçilecektir.
Yukarıda anlatılan uygulamanın, yavrunun zihnine iyice yerleşmesi ve eksiksiz uygulanmasından sonra yavaş yavaş bıldırcın, keklik gibi iyi kokulu kuşlar ile tavşan derisine geçmek zamanı gelmiş demektir.

Bahsedilen oyunun her seferinde değişik bir ortamda oynanması için yavrunun otomobile alıştırılması ve otomobilin oyunla eş anlamlı olduğu bilincinin yerleştirilmesinde yarar vardır. Her zaman otomobile aynı yerden binip aynı yere oturan yavru kısa sürede buna alışacaktır. Gazeteden yapılan sopa yavrunun araba içerisinde disipline edilmesi için yeterli olacaktır. Mevsim müsait ise derin olmayan su birikintisinde de oyunun tekrarlanması, her ortamda olayın aynı olduğunun yavruya öğretilmesi bakımından çok yararlıdır. Bu dönemde yavrunun sevk kayışına alıştırılması zamanı da gelmiştir. Daha küçük çağlardan itibaren tasma taşımaya başlamış olan yavru, önce arazide yeteri kadar koşup yorulduktan sonra, dönüş yolunda tasmasına sevk kayışı bağlanır ve yürütülür. Yavru bu yeni duruma kısa sürede alışacaktır.Önceleri kısa, sonra daha uzun yürüyüşler yapılarak ve yürüyüş esnasında yavrunun çevreyle ilgilenmesine meydan verilmeyerek ve yavru direndiğinde hiç aldırmayıp yürümeye devam edilerek, birlikte yürümenin direnmekten daha kolay olduğu yavruya öğretilir. İleri gitmeye çabalayan yavrunun sevk kayışının sertçe çekilmesi onu hizada yürütmeye yetecektir. Bu esnada “hizaya, topuk, ayak” gibi komutlar verilebilir. Uygulama tam anlamıyla oturuncaya kadar çalışmaya devam edilmelidir. Sevk kayışı çözüleceği zaman yavruya otur talimatı verilir ve oturtulur. Oturduktan sonra tekrar serbest kalacağını anlayan yavru hemen bu duruma alışacaktır. Uzun sevk kayışını elimizde tutup yavruyu oturttuktan sonra donmuş kuşu yavruya gösterip biraz ileriye atıyoruz. Hemen harekete geçmek isteyen yavruyu hayır diyerek oturur vaziyette bekletiyoruz. Yeteri kadar bekledikten sonra “aport” komutunu verip yavruyu bırakıyoruz. Donmuş kuşu ağzına alan yavruya “getir” komutunu verip sevk kayışını seri bir şekilde çekerek yavruyu yanımıza getiriyor, yeniden otur komutu verip oturttuktan sonra “ver” komutu ile ağzından kuşu alıyoruz.
Mümkün olan en erken çağda yavruyu daha sonra yüz yüze geleceği tarla, orman ve su ile tanıştırmak gereklidir. Burada önemli olan bu ortamlar ile tanışma sırasıdır. Sözgelimi en büyük yeteneğini açık tarla arazilerinde sergileyen bir pointer için ilk sırayı ormanı tanımak almalıdır. Açık alanlarda çok güvenli davranan pointerler, ormanda tedirginlik yaşayabilir. O nedenle ilk sırada ormanı tanımasını sağlamakta yarar vardır. Pointerler burun havada, kokuyu yüksekten alan hayvanlardır. Ormanda ise burnun yere indirilip kokunun yerden alınması, vurulan avın bulunabilmesi ve aport edilebilmesi için gereklidir.
Bundan sonraki sırayı ise mevsim uygun ise su çalışmaları almalı, tarla ve açık alan çalışmaları ise daha sonraya bırakılmalıdır. Diğer türler için de kendi doğaları gereğince zayıf oldukları alanları tanımalarına öncelik verilmelidir. Örneğin bir açık alan uzmanı olan tazılar için de öncelikle ormanı tanımaları, ilerde açık alanlarda av kovalarken karşılarına çıkacak engellere çarpmadan koşabilmelerine imkan sağlar.
İlk yüzme :
Şayet mevsim çok soğuk ise yavru sürekli olarak su kenarına götürülür ve yavrunun en azından suyu tanıması sağlanır. Su sıcaklığı 10 Co nin üstüne çıkarsa , yavruyu suya sokmamak için sebep kalmaz. Sadece dikkat edilecek husus yavru sudan çıkar çıkmaz iyice kurulamak ve vücudunu ovuşturarak ısınmasını ve rahatça koşarak kurumasını temin etmektir.
Suya ilk girişte yavrunun herhangi bir şekilde ürkmemesi, yeni tanıştığı bu ortamdan hoşlanmasını temin etmek için dikkatli olmamız gerekmektedir. En iyisi sahibinin serbest bırakmış olduğu yavru ile birlikte suya girmesidir. Bu mümkün değil ise yavrunun güvenini kazanmış, birlikte oynadığı usta bir köpekten istifade edilmelidir.Yavru sahibinin veya usta köpeğin peşinden kendiliğinden suya girmezse, itinalı bir şekilde kucağa alınıp suyun içerisinde yürünür ve sığ bir yerde yavaşça suya indirilir. 10-12 haftalık olan yavru genellikle gayet rahat bir şekilde yüzmeye başlayacaktır. İyi yüzemeyip arka ayakları üstüne dikilip ön ayakları ile çırpınmaya başlayan yavrunun göğüs hizasında tutulacak bir sopa ile ön ayaklarını suyun dışına çıkarması engellenir ve kuyruk üstündeki derisinden tutularak hafifçe kaldırılıp yatay pozisyona gelmesi ve böylece ön ve arka ayakları su içerisinde kalan yavrunun yüzmesi sağlanır. Bu durumdaki yavru kısa sürede yüzmeyi öğrenecektir.
Su sıcaklığı bir miktar daha arttıktan sonra yukarda anlatılan uygulamayı belki 1-2 sefer daha tekrar etmek yeterli olacaktır. Sonrası yavru için keyifli bir eğlencedir. Şimdi geriye bakıp yavrumuzun ilk öğrenim döneminde neleri öğrendiğini ve neleri yapabildiğini tespit edelim.
Yavrumuz 12 haftalık olmuş ve vasıtaya binmeyi öğrenmiş ayrıca yüzebilmekte, uzun sevk kayışına bağlı olarak aport yapabilmekte, oturmakta, biraz engelleme ile de olsa önüne atılan kuş üzerine hamle yapmadan önce bir süre “aport” emrini beklemekte, sevk kayışı ile refakatimizde düzgün bir şekilde yürümekte ve silah sesine tamamen alışmış durumdadır. Günde iki defa yemeğini muntazam yemekte, yemeğinin ne zaman verileceğini ve kısa sürede yemeğini yemediği taktirde bu gün için başka yemek verilmeyeceğini bilmektedir. Fermacı olan yavru ise eğitim oltasının ucundaki kuşa rahatça ferma vermekte, patlatılan silah sesinden sonra gelecek “aport” emrine kadar hamle yapmadan beklemenin zorunluluğunu anlamış durumdadır. Bu durumdaki yavrumuzun ilk öğreniminden mutlu olabiliriz.
TEMEL ÖĞRENİM :
İlk öğrenim bitti, şimdi her şey daha bir disiplin içerisinde. Evdeki çocuklar yavru ile daha az oynuyorlar, sahibi daha az konuşuyor, bu konuşmalar da genellikle emirlerden oluşuyor. İyi bir köpeğe sahip olmak isteyen kişi, susmasını bilmelidir. Köpeği okşayan bir el ona çok şey anlatmış olur. Bu dönemde en önemli değişiklik köpeğin görme organının ikinci plana düşmeye başlaması ve burnunun ön plana çıkmasıdır. Biz de eğitim oltasının ucunda uçan, zıplayan kuş ile işimizi bitirmiş bulunuyoruz. Şimdi köpeğin burnunun yere indirilmesi zamanıdır, bu ise “sürütkü” döneminin geldiğini gösterir.

Sürütkü çalışması :
Bu zamana kadar yapılan eğitimlerde hep karga, saksağan, güvercin ile yabani kedi, tilki , domuz derisi gibi kötü kokulu materyali kullandık, güzel kokulu avlar henüz ortada yok. Sürütkü çalışması için de aynı kötü kokulu materyali kullanıyoruz. Başlangıçta 20 m den fazla sürüklemiyoruz. Yemi sürüklemeye başladığımız noktaya yani biraz tüy veya kıl koyduğumuz başlangıç noktasına (kısa sevk kayışına bağlı olarak) yaklaşık 1m mesafeye geldiğimizde köpeğimizi oturtup biraz bekletiyor ve konsantre olmasını sağlıyoruz. (Sürütme işlemi köpeğin bizi göremeyeceği bir yerde önceden yapılıyor.) Tamamen sessizlik, dikkati dağıtacak hiçbir şey yok. Sonra yanaştırıp başlangıç noktasındaki materyali yavrunun başını hafifçe bastırarak koklatıyoruz. Kokuyu aldığı anda aramaya ve sürütülen izi koklayarak konulan parçayı bulmaya yöneliyor. Bulduğu anda ağzına alıyor ve alışıldığı gibi sevk kayışını çekerek aport yaptırıp ağzından alıyoruz. Okşayıp, "aferin" diyoruz. Herhangi bir ödül yiyecek , şeker v.s yok. Belki, daha sonraki bir dönemde.

Hiç yorum yok: