23 Temmuz 2008 Çarşamba

KÖPEK

Japonya da köpek olmak

Dünyanın hiçbir yerinde köpek sevgisi Tokyo'daki gibi yaşanmıyor. Metropolün yalnız insanları küçük dostlarını çocuk gibi şımartıyor, onlara özel hazırlanmış organik yemekler yediriyor, ipek kimonolar giydiriyor, çamur kürleri uygulayıp düğün ve kıyafet baloları tertipliyor.

İnsanın aklına takılıveriyor işte: Köpekçiğin bir gardırobu bile yok! O birbirinden güzel kıyafetleri bir sandığa tıkılmış, ayakkabıları, şapkaları evin dört bir köşesine dağılmış gördüğünüzde takılmaması da mümkün değil. Şöyle açık renk ahşaptan küçük bir gardırobu olsa, kapılarını dantel perdeler, hatta zarif oymalar süslese güzel olmaz mıydı?
Chiaki Nitta bize antredeki gardırobu gösteriyor. Burada, bir tasarımcının elinden çıkmış olduğu anlaşılan elbiseler rengârenk askıları işgal ediyor. Yanılmamışız; her biri 900 YTL değerinde beş parça. Nitta bu kreasyonu kanişine doğum günü hediyesi olarak almış: Pembe dantelli halis ipekten bir elbise, tülden bir de bone. Elbise elde dikilmiş. Tasarımı köpek giyiminin Christian Dior'u olarak adlandırılan Baby Dear markasının stilistlerine ait. Nitta böyle söylüyor.
Bu pahalı armağan kızıl bukleli Liccaterrina'nın ilgisini çekmişe benzemiyor. Onun için varsa yoksa doğum günü pastası. "Yalnızım" diyor Nitta. "Köpeğimden başka kimsem yok. Deli olduğumu düşünmüyorsunuz ya?"
"Hayır."
"Azıcık olsa da mı?"
"Şey. Biraz."
Derken hareketleniyor: "Burada bekleyin lütfen." Liccaterrina'yı yanına çağırıyor ve yatak odasına geçiyor. Döndüğünde köpeğin üzerinde sarı krep satenden bir yazlık elbise, başında da şirin bir şapka var.
"Ne tatlı değil mi?"
"Şey. O bir köpek."
Chiaki Nitta maksadını aşmış bir öğrenciyi ikaz edercesine başını sallıyor. "Yanılıyorsunuz. Liccaterrina bundan çok öte."
Dünyanın hiçbir yerinde köpek sevgisi Tokyo'daki gibi yaşanmıyor. Koca bir sektör bu sevgiden nasipleniyor. İnsanlar için üretilen her şeyin köpek versiyonu mevcut. Köpek tutkusu zenginlikten ve büyük metropollere özgü yalnızlıktan besleniyor.
Chiaki Nitta'nın oturduğu dairenin penceresinden baktığınızda tuhaf bir kolajın içerisindeymiş gibi hissediyorsunuz kendinizi. Daire büyük, 24. katta, üç odalı ve engin Tokyo manzaralı. Nitta mali murakıp olarak çalışıyor. Kazancı iyi. Oturduğu apartman son derece lüks ve modern. Binanın girişinde, resepsiyonun yanı başında kimsenin bugüne dek tuşlarına dokunmadığı siyah bir piyano duruyor. Beyaz mermer kaplı duvarlar girişe soğuk bir hava veriyor.
Nitta'nın dairesi ise binanın genel yapısıyla hiç örtüşmüyor. Orada her şey pembe ve dantelli. Kanepelerin ve sehpaların üstündeki örtüler, zemindeki halı, resim çerçeveleri ve hatta klozet kapağı... Chiaki Nitta'nın annesi çok güzel dantel işlermiş, fakat Nitta henüz 17 yaşındayken yaşama veda etmiş. O günden beri kızı geçmişte yaşıyor sanki. Bir erkekle birlikte aynı hayatı paylaşmak ise mümkün olmamış. "Ben artık bu işten vazgeçtim" diyor.
Bu nedenle de bütün hayatını köpeği yönlendiriyor. Dantelden dünyanın içine kaniş yatakları serpiştirilmiş. Yalnızca salonda beş ayrı yer ayrılmış. Bir köşede çilek görünümlü sepet, diğerinde ise beyazlar içinde bir bebek yatağı. Pencereden dışarıya bakıldığındaysa grilere bürünmüş, binlerce ışıklı panonun aydınlattığı Tokyo...
İki kare yan yana konduğunda tuhaf, gerçekdışı, nerdeyse mekanik bir görüntü oluşturuyor. Sanki Barbie, Matrix'in kahramanı Neo ile evlenmiş.

Yazı: Susanne Frömel

Hiç yorum yok: