26 Ağustos 2008 Salı

KÖPEK "UYKU VE RÜYA"

Yıllardır, insanın çoçukluğundan bildiği ve yıllar sonra bir yetişkin olarak tekrar ziyaret ettiği bir yer gibi, bana tanıdık gelen bir coğrafyada geçen bir rüya görürüm. Rüyamda tropik bir orman, bir ada ya da dağlarda olurum.

Yanımda daima sevdiğim biri ve bir köpekle dolaşırken, yaban ördekleri, pantenler, filler ve şempanzeler gibi türlerin yavrularından oluşan bir grup hayvanla karşılaşırız. Hepsi dost olan bu hayvanlar benim ardıma düşerler ve birlikte yamaç boyunca yol alırız.

Ben daima, onların eve kadar ardımdan gelmelerini, böylelikle hem dostlarıma, hem de başkalarına, bu "vahşi" hayvanların ne kadar masum olduklarını göstermeyi umut ederim. Ancak, hiçbir zaman yolculuk o noktaya varmaz. Ben eve varmadan hayvanların hepsi dağılıp gitmiş olurlar.

Freud, tekrar tekra görülen bir rüyanın, daima, gerçek bir olayın bilinç altına itilmiş bir anısı oldupunu söylemiştir. Benim bu rüyam da, insanın eskiden bildiği, şimdi ise ortadan kalkmış olan bir tür doğayla barışıklık döneminin atalarımdan kalma anısını yeniden yaşama çabası olabilir mi? Şüpheci yaklaştığımda, bunun olasıkla benim doğayla uyum içinde yaşama arzumu ortaya koyan, katıksız bir hüsnü kuruntu olduğunu düşünürüm. Konuyla ilgili tahminler yürttüğüm zaman ise, hatta köpekgillere ait ait daha kapsamlı bir geçmişe bağlayan rüyalar görüp görmediğimi merak ederim. Ancak, bizler kendi rüyalarımız konusunda bu kadar ihtiyatlıyken, köpeklerin rüyalarından söz etme cesaretini kim gösterebilir? Yeni doğmuş bir bebek, zamanının en az üçte ikisini uykuda geçirir ve bu uyku döneminin yarısı REM (rüya aşamasında olduğunu gösteren hızlı göz hareketi) uykudur. Bizler olsılıkla, yeni doğmuş bir bebeğin rüyalarına dair, bir köpeğin rüyaları hakkındaki bilgilerimizden fazlasını asla öğrenemeyeceğiz.

Son araştırmalar rüyaların aşırı duygular içerdiğini gösteriyor. Aslında rüyanın işlevlerinde biri de bu: Günlük hayatta duygularını dışarı vurmada sorun yaşayan insanlar, bunu rüyaların güvenli ortamında yapabilmektedirler (ruhsal bakımdan sağlıklı olabilmek için bunu yapmalıdırlar da). Bu şekilde, başka hiç kimse ne hissettiğimizi anlamaz ve bizlerde duygularımızı davranışlarımıza yansıtmak zorunda kalmayız. Kaygı rüylarda en yaygın biçimde hissedilen bir duygudur; onu neşe ve sevinç takip eder. Rüyaların hepsinde, duyguların yarından fazlasını ya çok nahoş ya da çok haz verici nitelikte aşırı duygular oluşturur. Harvard Tıp Fakültesi\'ne bağlı Massachussets Ruh Sağlığı Merkezi Nörofizyolji Laboratuvarı başkanı tarafından yürütülen, rüyadaki duygular konulu bir deneyde, deneklerden rüyalarını sıralamaları istendi ve daha önce bildirilenlerden çok daha yüksek bir rakamla karşılaşıldı.

Bunun nedeni, daha önceki araştırmalarda deneklere, duygulara ilişkin yeterince ayrıntılı sorular yöneltilmemiş olmasıydı. Görülüyor ki duygulardan yoksun rüyaların sayısı oldukça az.

Bir süredir bilim adamları, elektrofizyolojik araştırmaların sonucunda, hemen hemen tüm memelilerin rüya gördüklerini biliyorlar. Yüz elliden fazla memeli türünün uykuları üzerinde yapılan ataştırmalar sonucunda, yalnızca yunusların hiç rüya görmedikleri gözlendi. Genç hayvanlar yaşlılardan daha sık rüya görüyorlar. Yavrular, doğumlarından sonraki on gün boyunca, vakitlerinin %60\'ını, bilim adamlarının paradoksal uyku dedikleri (insanların REM uykusuna karşılık gelen), neredeyse cenin döneminin bir devamı olan bir tür cenin uykusuyla geçiriyorlar.

Köpekler rüya görürler; bundan şüphe duymamız mümkün değil. Teknoloji harikası makineler olmadan da, köpeklerin bacaklarını, kulaklarını ve bıyıklarını oynattıkları, kuyruklarını salladıkları, havlayıp inlediklerini, sızlandıklarını, hatta( her ne kadar, bir köpeğin uykuda bunu yaptığını daha önce duymadıysam da) hırladıkları görülebilir. Rüya kayıt aletlerine bağlanan köpeklerde de insdanlarda ortaya çıkan tüm REM faaliyetleri görülür.

Elektrografik araştırmalarda yapılan ölçümlere göre, köpeklerde REM uykusu toplam uyku süresinin yaklaşık %36\'sını oluşturur. Fizyolog Frederick Synder\'e göre, insanlarda REM uykusu süresi, kedilerden ve opssumlardan* kısadır. Uyku alanında arştırmalar yapan William Dement ve eikibindekiler, prematüre bebeklerin (otuz haftalık) uykularının %100\'ünü rüya görerek geçirdiklerini, normal sürede doğan bebeklerde bu oran %50 olduğu belirtiyorlar. Ergenlik döneminde uykuda olunan saatlerin %202sinde rüya görürken, yaşlılığımızda bu oron %13\'e düşüyor.

Princeton Üniversitesi\'nde evrimsel biyoloji profosörü olan James L. Golud ve bilim yazarı Carol Grant Gould\'un yayımlanan bir kitapta belirtikleri gibi: "Rüya görmenin doğal seçilim sonucu kazanılmış bir özellik olduğu varsayıldığında, bir hayvanın, zihnine kaydettiklerini bir film gibi pasif bir biçimde izlemesindense, alternatif durumların sonuçlarını rüyalara dayanarak keşfetmesinin ona daha faydalı olabileceği fikri akla yatkın görülüyor.

Yine bu da belli ölçüde hayal kurma ve planlamanın varlığını düşündürse de, bir hayvanınrüyasında ne gördüğünü sorabilmemiz şimdilik mümkün değil.

Geçenlerde Stanford Üniversitesi Tıp fakültesi\'ni ziyaret ederek Uyku Hastalıkları bölümü başkanı Dr. E.J.M. Mignot ve meslektaşı Dr. Seiji Nishino ile, narkoleptik köpeklerle ilgili çalışmaları hakkında bilgi almak üzere bir araya geldim. Narkolepsi olan bilinen nörolojik hastalığı insanlarda binde bir oranında rastlanıyor ve hastalık, aşırı uyku hali (bilimsel literatirde "uyku nöbetleri" olarak adlandırılıyor) veya katapleksi (güçlü bir duygusal uyarana bağlı olarak yaşanan geçici ani felç) ve hatta hipnogojik (uykuyla uyanıklık arası) halisünasyonlar ve uyku felçi gibi belirtilerle kendini gösteriyor. !972\'te, Dement ve arkadaşları tarafından bu hastalık bir köpekte (bir kanişte) teşhis edilmiş.

Tesisleri dolaşıp yıllardır bu hastalığı çeken bir köpeği gördükten sonra, onlara köpek rüyaları konusunda bildiklerini sordum. Dr. Mignot bana, köpeğinin rüya görürken sürekli kuyruk salladığını söyledi. Her iki bilimcide köpeklerin REM uykusu safhasında, tıpkı insanlar gibi karmaşık rüyalar gördüklerinden emin olmakla birlikte, onların rüyalarında ne gördüklerini söyleyebilmek için henüz çok erken olduğunu düşünüyorlardı.

"Köpeğim geçen gece rüyasında sincapları kovaladığını görüyordu; bacaklarının seğirmesinden anladım" dediğimizde, yalnızca riskli bir tahminde bulunmuş oluruz. Belki de o, rüyasında kendi yaşamının ilk dönemlerini ya da uzun zaman önce yitirdiği bir dostunu görüyordu. Kuşkusuz köpeğinin geçmişte yaptıklaru ve yaşadıkları, tıpkı insanlarda olduğu gibi rüyaları için bir çıkış noktası oluşturabilir. Bu tür rüya kışkırtıcılarına "günün tortusu" adı verilir. Ancak bu günlük tortular, günün çok daha gerisine giderek yıllar önce gerçekleşmiş olayların anılarını tetikleyebilir.

Anılar insan rüyalarını etkilediğine göre, aynı durum neden köpekler için geçerli olmasın? Eğer anılar rüyaların yapı taşlarıysa, köpekler neden karmaşık rüyalar görmesinler? Onların bilişsel yetileri bizimkilerden farklı olabilir ama yinede karmaşıktır ve kuşkusuz geceleri zihinsel aktivitelerinin tırmanışa geçmesiyle etkili olmaktadır.

Virgina Woolf, Flush adlı köpeğin rüylarına dair şöyle yazar:

Uykusu bile rüyalarla doluydu. Three Mile Cross\'taki eski günlerinden beri hiç rüya görmemiş gibi, uzun otların arasından birden bire fırlayan tavşanları; uzun kuyruklarını dalgalandırarak hızla yol alan sülünleri, anızdan vın diye havlayan keklikleri görürdü. Kah ispanya\'da kah Galler\'deydi; bir başka sefer Berkshire\'de. Ya da Regent\'s Park\'ta park bekçilerinin coplarından kaçıyor olurdu. Derken gözlerini açardı. Ortada ne bir tavşan, ne de bir keklik olurdu; ne şaklayan kırbaçlar, ne de "İspanyol! İspanyol!" diye bağıran siyah adamlar! Yalnızca oturduğu koltuktan kanepeye uzanmış Miss Barrett\'le sohbet eden Mr. Browling..."

Köpeğim sima bazı insanları gördüğünde tiz sesler çıkararak onları selamlar ve büyük heycanla daireler çizerek etrafta koşturur. O kişiyi gördüğü için böylesine mutlu olması sevimlidir. Ancak, sanki ziyaretçi ölümden kıl payı kurtulmuş gibi yoğun bir heycan göstermesi şaşırtıcıdır da. Sima bunu yabancılara değil daha önce görmüş olduğu insanlara yapıyor. Bir başka deyişle, onun heycanı hafızasının ürünü. Onları hatırlıyor ve yeniden gördüğünde büyük bir duygu seline kapılıyor. Demek ki, hafızası duygularıyla yakın bir ilişki halinde.

Köpeklerin hafızaları güçlüdür. Köpek yıllarca görmediği bir mekanı veya bir kişiyi hatırlamayı çoğu zaman başarır.

Heyacan, onun anımsadığının kanıtıdır ve anıları belli duygular ve duygu durumlarıyla açık bir bağlantı içindedir. Bizler sevdiğimizden birinden uzun süre ayrı düşersek, o kişi git gide daha sık aralıklarla rüyamıza girer. Ben bunun köpekler için de geçerli olduğundan eminin. Sevdiği bir kişi ya da bir köpek dostunun yokluğunda bir köpeğinin rüya düzenini izlemek ilginç bir deney olacaktır. Köpek daha sık mı rüya görüyor? Eğer öyleyse, bu köpeğinin orada olmayan kişi veya köpeği düşlediğine dair bir işaret sayılamaz mı? Duyguların rüyalarla sıkı bir ilişki içinde olduklarını bildiğimize göre, hafızası iyi olan bir köpeğin aynı zamanda duygularla yüklü karmaşık rüyaları olacağını varsayabiliriz. Operatör veteriner R.H. Smythe\'a göre, köpekler "genç ve deneyimsiz oldukları dönemde" rüya görürler, ancak bu "olgun yaşlarına ulaştıktan sonra o denli açık izlenemez... Sanırım o (tazı) hayatının sonraki aşamasında da rüya görecek, ancak rüya gördüğüne dair aynı gözle görülür işaretleri sergilemeyecektir."

Eğer köpekler bizleri rüyalarında görüyolarsa, bizler o rüyalarda ne şekilde görünüyoruz? Geçen gün, yirmi iki yaşındaki kızımın bu soruyu sorması üzerine, köpeklerin rüyalarında bizi ne şekilde canlandırdıklarını düşünmeye başladık. Kızım, bir köpeğin hayatında kokunun çok önemli bir rol oynamasından yola çıkarak köpek rüyalarında bizlerin bir koku olarak yer alabileceğimiz fikrini ortaya attı. Arkadaşlarım arasında yaptığım gayri resmi bir araştırmada, rüyada koku duymanın (tıpkı rüyalarda nadiren yiyip içtiğimiz gibi) çok az rastlanan bir deneyim olduğunu gördüm. Rüyamızda görür ve duyarız, anacak koku ve tat aldığımız pek nadirdir. Öyle görüniyor ki, köpekler de (bizim kadar olmasa da) görsel yetenekleri son derece ağırlık olduğundan, bizi rüyalarında görüyor, ancak esas olarak kokumuzu duyuyorlar.

Geçenlerde Londra\'da BBC radyosundaki bir programda katıldığım söyleşide bana sorulan iki soru zihnimi kurculadı.

Birincisi "Köpekler gün boyu rüyalarını hatırlayabilirler mi?" sorusuydu. Eğer öyle ise, onların, rüyaları üzerine düşünmedikleri inancı da geçersiz hale gelir: Aslında, köpeklerin koklamaları rüyalarında duydukları kokularla ilgili olabilir ve aylarca, hatta yıllarca üzerinde iz bırakan rüyalar görebilirler. Nitekim köpeğin, yavruyken gördüğü çok etkileyici bir rüyayı anımsaması mümkündür. Tıpkı bir çocukluk rüyamızın etkisinde kalışımız gibi, bir köpek de uzun zaman önce gördüğü bir rüyanın etkisinde kalabilir. Diğer soru, "Köpekler, farklı duyulara ve yetilere sahip diğer hayvanlara ilişkin benzersiz bilinçleriyle, bu yetilere sahip olduklarını düşleyebilirler mi?" idi.

Köpekler, bizim gibi, rüyalarında havada süzüldüklerni veya dalgaların arasında hızla yüzdüklerini görebilirler mi?

Ne gariptir ki, insanlar (en azından benim duyduğum kadarıyla) rüyalarında hiçbir zaman bir köpeğin koku yetisine sahip olduklarını görmezler.

Köpeklerin rüyalarında ne gördüklerini kesin olarak öğrenebilecek miyiz? Bunu tahayyül etmekte zorlanıyorum. Kuşkusuz, uzak bir gelecekte, elektirik beyin tepkileri doğrudan görüntülere dönüştürülerek bantlara kaydedilebilecek. Belki o zaman, köpek dostlarımızın rüyalarına ilişkin bir kütüphane dolusu bilgimiz olacak.

İnsanların rüyalarını bir diğer insana, özellikle de o rüyada görünmüş olan kişilere anlatmak gibi sinir bozucu bir alışkanlıkları vadır. Köpek böyle bir itkiye sahip olsa bile, bunu bilmemiz mümkün değildir. Rüya görmekte olan bir köpekte ses çıkarma sınırlı olsa bile, tamamen ortadan kalkmaz: İnlemeler, sızlanmalar ve havlamalar duyarız; bazı insalar köpeklerinin rüyalarında hırladıklarını da duymuşlardır. Köpeklerin birbirlerine rüyalarında gördükleri ve bir başka köpekle gergin bir karşılaşma gibi, daha önce yaşadıkları durumları yeniden yaşamak zorunda kaldıkları kesin olarak bilindiğine göre, hırlamaların nadiren duyulmasının tek nedeni, insanların rüya görürken hareketlerine ket vurulmasına benzer bir durum olabilir. Bir rüya görürken, yataktan uyanıp son hızla koşmaya başlamayız.

Köpeklerdeki hırlama, uyku sırasında ket vurulmuş psikolojik bir sistemden kaynaklanan, o ölçüde büyük bir çabanın temsili olabilir.Öte yandan, köpeğin, bir başka köpeğin rüya gördüğünü anlabildiği ve kötü bir rüya gören başka bir köpekle bir ölçüde empati kurabildiği gözlenebilir. Geçenlerde, Sima uykusunda baağırırken Rani yanına gidip onu yaladı. Sanırım Rani kendi deneyiminden, Sima\'nın kabus gördüğünü biliyor ve onun kaygılarını yatıştırmaya çalışıyordu. Rani yalnızca Sima\'nın yaşadığı şeyi, onun duygularını anlamakla kalmıyor, fiilen bu konuda bir şey yapmak istiyordu. Bu, kendisi de başka duyguların çoğundan daha üstün olan empatiden çok da üst seviyede bir duygu türü olan sempatinin göstergesidir.

* Opossum: Keselisıçangillerden, kedi büyüklüğünde, sivri kulaklı, uzun, pullu kuyruklu br hayvan.

Kaynakça : www.petkutuphanesi.org

Hiç yorum yok: